USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

YAĞ BİTSE DE YAĞCILIK BİTMEZ!

15-03-2022

Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle bazı kesimlerin “Yağ kalmayacak” söylentisi sonrası birçok İl’de olduğu gibi ilimizde de marketlerde yağ izdihamı olmuş kısa süreli de olsa endişe ve paniğe yol açmıştır.

 Yağcılığın temel geçim kaynağı olduğu ülkemizde yağın bitmesi elbette tedirgin edici bir durumdur. YAĞCILIK insanlığın var olduğu günden bugüne büyük bir müşteri kitlesine sahip olup, dünyada olduğu gibi ülkemizde de köklü bir geçmişe sahiptir. Yağcılığın çok kadim bir geçmişi olsa da hiç bugünkü kadar erozyona uğramadığı kesindir.

Geçmişimize bakıp hatırlayacak olursak ilkokul çağlarında hepimiz yağcılık yapmışızdır hem de bağıra bağıra “YAĞ SATARIM BAL SATARIM USTAM ÖLMÜŞ BEN SATARIM” demez miydik? Derdik ama o vakit işimizi layıkıyla yapar tüccarlığımıza hile karıştırmazdık. Yağ satardık, bal satardık, ama birbirimizi satmazdık.

Yere düşen ekmeği hemen alıp üç kere öperdik. Düşene el uzatanlarımız, incitmeden gönül onaranlarımız, gizli saklı birbirini kollayanlarımız vardı. İçimizden kötülük geçirmezdik.

Ancak dünya değişti, insan değişti, değerler değişti. Çıkarlarımızın peşine düştük, kendimizden başkasını düşünmez olduk. Zaman denen ırmakta yağımız da yağcılığımız da erozyona uğradı ve yerini bugünkü haliyle yalakalık ve dalkavukluğa bıraktı.

Hak hukuk kural ve kaidelerin kesin olmadığı olsa da uygulanmadığı bir memlekette, makamlara gelmek menfaatlere tutunmak için herkes kendisi için her yolu mübah görmekte, toplumsal katmanlaşma olan her yerde sistem artık yalakalar üretmekte ve bu yalaka takımlarla toplum yürümeye çalışmaktadır.

Bir işe girebilmenin bir sınavı kazanabilmenin temel şartı yalakalık olunca hiçbir ehliyeti ve becerisi olmayanlar eğilebildikleri ölçüde bir yerlere geliyor hak ve hukuk zayi oluyor, amcası dayısı olanlar işlere ehil ve mahir gösteriliyor, işin gerçek ehilleri ise bir kenara itilip meydan ne yazık ki yağcılara ve yiyicilere kalıyor.

 Yağcılık hastalığı toplumun genel yapısına öyle bir sirayet etmiş ki normal bir davranış biçimi gibi algılanıyor, bu çemberin dışında kalmak isteyenler dışlanıyor, düzgün karakterli insanlar bir kenara itiliyor, doğruyu söyleyenler dokuz köyden kovuluyorken, riyakâr, yağcı ve yalakalar başköşeyi kapıyorlar. Manen ruhen yokluk ve yoksulluk psikolojisi ile yürüyen bu takımlar topluma hiçbir fayda sağlamadıkları gibi toplumun büyümesine gelişmesine ve kalkınmasına da takoz misali engel olurlar.

Onlar hakikatin temsilcileri değil, amir ve müdürlerinin dalkavuğudurlar. Torpilin, liyakatsizliğin arttığı ortamlar tam da bunların yaşam alanları olup, kurumlarda;  Amca-Yeğen, Dayı-Kuzen kadrolaşmasının mühendis ve mimarıdırlar. Bunların gönülleri alçaktır ama alçak gönüllü değiller. Bir yere gelmek için, yapamayacakları şey yoktur. Yalan söyleyebilir, iftira atabilir, insanların arkalarından dolaplar çevirebiliyorlar.

Yalaka ve dalkavuklar her yerde teşkilat kurunca doğru, dürüst ve nitelikli insanlarda yalnız kalıyor bazen onlarda bu kirli çemberin içine zorla sürükleniyorlar. Çünkü yağsız ve torpilsiz iş ve işlem alanları neredeyse kalmamış durumda.

Yağcılık hastalığı her geçen gün toplumda ur gibi yayılırken, samimiyetten yoksun sahte ilişkiler artmakta, testiyi kıranla suyu getiren bir tutulmakta hatta testiyi kıranlar daha makbul görülmektedir.

Netice itibariyle toplum her geçen gün manevi değerlerini yitirirken, yağcılık yalakalık ve dalkavukluk altın ve dövizden daha çok prim yapmaktadır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?