Seçimler bitti ve Türkiye halkı kararını verdi. Seçim sürecinde taraflar o kadar yıkıcı ve düşmanlaştırıcı dil kullandılar ki, herhalde hiç kimse koalisyon seçeneğinin olabileceğini tahmin etmiyordu. Ya da AK Parti bunu hiç mi hiç beklemiyordu.
Çünkü kutuplaştırıcı dili en sert şekilde pervasızca kullanan, devletin tüm imkanlarını dibine kadar hiç çekinmeden kullananlar onlar oldu. Uzunca bir süredir iktidar olmanın getirdiği kibri, asıl çekirdekten gelmeyen ve menfaatleri için AK Partiye yanaşmış olanları el üstünde tutup onları öne sürdüğü gibi sahiplendi.
Seçim kampanyası sürecinde ülkenin muhalefetini şer ekseni olarak gördü, bunlara karşı kurtuluş savaşı verildiği işlendi. Muhalefeti bir düşman olarak görüp kendilerinin iktidar olmaları durumunda ülkenin başına kötü şeylerin geleceğini, ülkenin bunlara teslim edilmeyeceği tezini sık sık kullandı.
Muhalefet ise AK Partiye oranla ekonomik vaatleri işledi. Emekliye, asgari ücretliye nasıl destek vereceğini, iktidar ise verilen sözlerin gerçekçi olmayacağını anlatmaya çalıştı. Yani aradaki görüş ayrılıkları çok büyüktü.
Şimdi seçim sonucu bir koalisyon mecburiyetini zorlamakta. Her ne kadar seçimin ilk gününde sayın SELAHATTİN DEMİRTAŞ hiçbir şekilde AK Parti ile herhangi bir şekilde yan yana gelmeyeceklerini deklere etmişse de, 9 Haziran’da Hürriyet Gazetesine verdiği demeçte, son çare olarak bundan uzak durmayacaklarını da belirtti.
Asıl kötü senaryo şu olabilir. Hükümet kurma çalışmaları döneminde, uzunca bir süredir iyi gitmeyen ekonominin sanki seçimde koalisyon çıktığı için kötüleştiği tezi işlenip, halka bak gördünüz mü, koalisyon seçeneği çıktığı için ekonomi kötü gidiyor söylemi işlenerek yeniden seçime gidilmesidir. Seçim gününe kadar piyasaya sürekli dolar pompalayan devlet bankalarının bunu durdurmaları üzerine doların biraz yükselmesi üzerine bunun şimdiden dillendirildiğine şahit olmaktayız.
Açık söylemek gerekir ise Ak Parti Hükümeti kurulduğu dönemde dolar 1,2 seviyelerinde iken, şimdi 2,7 seviyesine ulaşmış olmasını her nedense kimse kötüye yorumlamadı.
Mesela CHP veya MHP ile kurulacak bir hükümette asgari ücret 1.400 veya 1.500 TL olduğunda AK Parti bunu nasıl izah edecektir. Ya da tam tersi olmadığında diğer partiler neden olmadığını, söylediklerinin gerçekçi olmadığı algısının önüne nasıl geçeceklerdir? Yani, birbirlerine çok zıt ekonomik tezler işlendi.
Koalisyon seçeneklerini tıkayan bunu zorlaştıran bir diğer faktör ise sayın Cumhurbaşkanı’nın alacağı tavır olacaktır. Çünkü alacağı tavır, AK Parti’yi sürekli ikilemde bırakacağı gibi ortak hükümet kuracakları partiye bunu aktarmaları çok zor olacaktır. Acaba Cumhurbaşkanı şimdi davrandığı gibi mi yoksa eski Cumhurbaşkanlarının sergilemiş oldukları tavrımı göstereceği hususu çok önemli ve belirleyici olacaktır. Zaten AK Parti ile hükümet kuracak olan partilerin birinci önceliğinin Cumhurbaşkanı’nın kendi anayasal sınırlarına çekilmesi şartı olacağı gözükmektedir. Sayın Başbakan buna ne kadar direnebilecek acaba?
Uzlaşma kültüründen bu kadar uzak, anayasal muhalefet partilerini bile düşman ve şer odağı gören anlayışlar ile ortak hükümet nasıl kurulup devam edecektir. Oysa ki halk uzlaşıdan ve paylaşımdan yana olduğunu göstermiştir. Eğer taraflar mevcut dillerini yumuşatmaz ve sert demeçler vermeye devam ederler ise en kısa sürede yeniden seçime gidileceği gözükmektedir. Zaten şimdiden, kibri üst tavan yapan MHP lideri, HDP’nin başarısını hazm edemeyip en kısa sürede seçime gidilmesini dillendirmektedir.
Kısacası bugünkü siyasi atmosferde hükümet kurmayı ve kurulacak hükümetin uzun süreli olabileceği pek gözükmemektedir.