Ortadoğu’daki karmaşa, tarihsel, dini, siyasi ve kültürel pek çok faktörün kesişimin de yer alan bir sorunlar yumağıdır.
Özellikle Kürt, Filistin ve Kudüs meselesi, bölgedeki çatışmaların merkezinde yer almakta ve bölgesel dengeleri derinden etkilemektedir.
İsrail ve Hamas arasında yaşanan son savaş, İsrail’in sert politikaları ve bunun sonucunda meydana gelen insan hakları ihlalleri, uluslararası toplumda büyük yankı uyandırmıştır.
Aynı zamanda Suriye’de ÖSO ve HTŞ gibi örgütlerin ilerleyişi, bu dinamiklerin ne kadar karmaşık olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Günümüzde görünürde Filistin davasına destek veren aktörlerin (Hamas, Lübnan’da ki Hizbullah, İran, Suriye gibi) ülkelerin olduğu görünmektedir. Bunun yanında Türkiye ve diğer ülkelerdeki bazı STK’lar ile siyasi partilerde Filistin için maddi ve manevi anlamda desteklemektedirler.
Ancak Bölgedeki birçok grup ve ülke, kendi kısa vadeli çıkarlarını ümmetin genel çıkarlarının önüne koymakta ve bu da çelişkili tutumlara yol açmaktadır.
Denklemi ilginç kılan şey ise; Halep’in Hamas’a destek veren Suriye devletinin elinden çıkmasına sevinen Suriye deki İslami muhalifler ile Türkiye ve diğer ülkelerdeki İslami STK ve partilerin tavırları olmuştur. Yani Hem bir yandan Filistin ve Kudüs için aynı noktada birlik olmak, ama bu desteğin bir ayağı olan ülkenin zayıflamasını kutlamak…
Şahsen ben Suriye gibi zülüm sistemlerinin olduğu tüm ülkelerdeki dikta rejimlerinin yıkılmasını istiyorum. Ancak, Türkiye ve dünyadaki bazı kesimler için, Suriye rejiminin zayıflaması anlık bir zafer gibi görünebilir.
Olayın Kürt ve Filistin davasına olumlu yada olumsuz etkisinin ne olacağı ise iler ki günlerde belli olacaktır.
Yani bu çelişkilerden şunu çıkarmak mümkün bence; Ortadoğu’daki ırksal ve Şii-Sünni ayrımı olduğu sürece bölgedeki dayanışmayı birlikteliği sağlamak mümkün değildir.
İran’ın Şii eksenli politikaları, Sünni ülkelerle (örneğin, Suudi Arabistan-BAE gibi ülkelerde) gerilimlere neden olurken, bu mezhepsel ayrım Filistin davası gibi ortak bir konuda bile tam bir birlik oluşturulamamasına yol açmaktadır.
Zaten S. Arabistan kralı Selman, Filistin’in kendi umurlarında olmadığını açıklamıştı.
Ortadoğu’daki çatışmalar, yalnızca bölgesel aktörlerin değil, küresel güçlerin de çıkarları doğrultusunda şekillendiğini unutmamak lazım. ABD’nin İsrail’e olan desteği, Rusya’nın Suriye’deki varlığı ve Çin gibi güçlerin ekonomik çıkarları, bölgenin çözüm üretmekte zorlanmasına yol açmaktadır.
Peki, bu girdaptan kurtulmak mümkün mü?
*Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin mezhepsel farklılıkları aşarak, ortak insani ve dini değerler temelinde birleşmesi gerekiyor. Sizce bu mümkün mü? Bence değil…
*Uluslararası toplumun İsrail’in hukuk dışı politikalarına karşı daha kararlı durması gerekir.
Mevcut konjoktörde mümkün mü? Değil…
*Bölgedeki otoriter rejimler, halkın iradesini bastırdığı sürece çatışmalar devam edecektir. Demokratikleşme, bölgesel barış için kritik bir adım olabilir. Evet, bu olasılık var mı? Yoktur…
*Ortadoğu’da huzur ve istikrar, ancak dış güçlerin bölgesel çatışmalarda taraf olmaktan vazgeçmesiyle sağlanabilir. Olası mı? Hayır...
Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanması, kısa vadede mümkün görünmese de, bölgesel ve uluslararası iş birliğiyle bu hedefe doğru adımlar atılabilir.
Kürt, Filistin ve Kudüs meselesi gibi temel çatışma noktalarında adil çözümler bulunması, Ortadoğu’nun kaderini değiştirebilecek bir dönüm noktası olur. Ancak, ırk -mezhepsel ayrılıklar ve otoriter yönetimlerin etkisi sürdüğü sürece, bu süreç zorlayıcı olacaktır.
Yani işin kısası, Kıyamete Kadar bu bölgede huzur olmayacaktır...