Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri döneminde, 2002’den günümüze anayasa 12 kez değiştirilmiş ve bu değişiklikler anayasanın neredeyse dörtte üçünü kapsamaktadır.
Bu süreçte, 2017 referandumu ile hayata geçen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin yönetim sistemini kökten değiştirmiştir. Yeni sistemle birlikte meclisin yasama gücü zayıflamış, yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı’nda toplanmış ve karar alma süreçleri büyük ölçüde merkezi bir yapıya verildi.
Sistem, Cumhurbaşkanı’na geniş yetkiler tanıyan bir modeldir.
Cumhurbaşkanı, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir, üst düzey bürokratları atayabilir, bütçe tekliflerini doğrudan hazırlayabilir ve yönetimde hızlı karar alabilir. Bu sistemde yürütme ve yasama arasında denetim mekanizmaları zayıflamış, meclisin hükümeti denetleme gücü önemli ölçüde azalmıştır.
Böyle bir yetki, iktidarın ihtiyaç duyduğu kararları hızlı ve etkin bir şekilde alabilmesi için gerekli zemini fazlasıyla sağlamaktadır. Dolayısıyla, mevcut sorunların çözümü için hükümetin elinde yasal veya anayasal bir yetki eksikliği olduğu söylemek mümkün değildir.
Aksine, şu anda iktidarın ekonomi, eğitim, sağlık, dış politika gibi her alanda istediği düzenlemeleri yapma kudreti ve araçları bulunmaktadır. Ve iktidar istediği zaman istediği tüm kararları alabilmektedir.
Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı ekonomik kriz, yüksek enflasyon, işsizlik, adalet sistemi sorunları ve toplumsal kutuplaşma gibi problemler göz önüne alındığında, iktidarın elini bağlayan hiçbir yasal ve anayasal engel yoktur.
Muhalefete göre hükümetin bağımsız yargı, bağımsız Merkez Bankası ve diğer denge-denetleme mekanizmalarını zayıflattığına dair geniş bir inanış hâkimdir.
Dünyadaki tüm ekonomistlerin ortaklaştığı tek nokta, Güçlü bir kurumsal yapı demokrasi ve hukukun üstünlüğü olmadan, ekonomik ve sosyal sorunların çözümü mümkün olmadığıdır.
Muhalefet, İktidarın, anayasa değişikliğini sıklıkla gündeme getirerek, toplumun farklı kesimlerini bir araya getirmek yerine kutuplaştırmayı artıran bir strateji izlemekle suçlamaktadır.
Ekonomik ve sosyal sorunlar yerine anayasa değişikliği gibi tartışmaların gündeme taşınması, iktidarın önceliklerinin halkın acil sorunlarıyla örtüşmediğini ekonomik çöküşü gizlemek peşinde olduğu iddiasındadırlar.
Anayasa değişikliği, elbette demokratik bir toplum için önemlidir. Ancak bu süreç, toplumun gerçek sorunlarını çözmeye yönelik somut bir adım olduğunda anlam kazanır.
Türkiye’nin şu anki önceliği, ekonomik refahın artırılması, adalet sisteminin güçlendirilmesi ve toplumsal kutuplaşmanın giderilmesi olmalıdır.
Kısacası, sorunların çözümü için mevcut sistemde iktidarın önünde anayasal veya yasal bir engel bulunmamaktadır.
Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan şey, halkın gerçek sorunlarına odaklanan, demokratik adil kapsayıcı, hesap verebilir ve etkin bir yönetim anlayışını sergilemek olmalıdır…