Siyonist vahşetin Gazze’deki zulüm ve soykırımı bir ayı geride bırakırken yıkım ve tahribatın boyutu her geçen gün artmaktadır. Siyonist zulüm katliam ve vahşetin dozunu arttırdıkça yüreğimiz yanıyor, kahroluyoruz.
Dilin dönmez, kelimelerin kifayetsiz kaldığı cümlelerle bir şeyler söylemek, kısık sesimizle haykırmaya çalışsak da çoğu kez susmakla yetiniyoruz. İnsani duygu ve hislere sahip, vicdan sahibi her insan bu yangını hissetmiştir kalbinde sessiz ve çaresizce…
Yaşananlar karşısında bir insan bir Müslüman olarak üzülmemiz, ağlayıp sızlanmamız, birkaç slogan atarak görüntü paylaşmamız görevimizi sonlandırır mı?
Filistin meselesinin hayatımızdaki anlam ve ifadesi nedir? Bu katliamlardan önce yaşamımızda yeri var mıydı? Bombalar dursa her şey düzelecek mi? Tefekkür ve tevekkül dünyamızda bizlere bir şeyler hatırlatacak mı? Hadiseye objektif insani bir perspektifle baktığımızda ruhlarımızın daraldığını hissedebilecek miyiz?
Mesela, buzullar arasında sıkışan Balinaları kurtarmaya çalışanlar, petrole batan kuşlara üzülüp ağıt yakanlar, sokak köpeklerine acıyıp yardıma koşanlar için söz konusu Filistin olunca insan hayatının bir balina, bir kuş, bir köpek kadar da değerli olmadığını, Filistin coğrafyasının sözde medeniyet ve insan haklarından dem vuran ve demokrasi aldatmacasıyla dünyaya kendini pazarlayan palavracı batının maskesinin düştüğü bir yer olarak da görebilecek miyiz?
Mesela, görüntülerde izlemeye bile tahammül edemediğimiz olayları her gün yaşayan Filistinli çocukların ‘ACI’sını görürken ‘ACI’nın evrensel olmadığını,hak hukuk özgürlük gibi sloganik kavramların batılı beyazlar için kurgulanan yapmacık bir oyun olduğunu, savaş suçu, demokrasi, insan hakları gibi kavramların da sadece sarışın ve mavi gözlü çocuklar için geçerli olduğunu görebilecek miyiz?
Filistin halkı koca bir ümmete vahdete imamlık yapıyor, hakkı batıldan ayırıyor, safları netleştiriyor, iman ve teslimiyet dersi veriyorken bizler mezhep, ırk, makam, iktidar, siyaset, cemiyet gibi ideolojik düşünlerin etkisinden kurtulup, dünyevi hesapları bir kenara bırakacak yönümüzü rıza-ı ilahiye çevirebilecek miyiz?
Hani “Kudüs’ün ikinci Fatihi olan Selahaddin Eyyubi, bir gün Cuma hutbesi verirken cemaatten bir genç ayağa kalkarak: ‘Ey Selahaddin! Kudüs işgal altındayken neden bizlere cihad emri vermiyorsun da başka şeylerden bahsediyorsun?’ der. Selahaddin Eyyubi, gencin bu sözlerinin üzerine bir şey demez ve hutbesine devam eder. Sonraki günün Sabah namazında tam namaza duracaklarken arkasına dönen Selahaddin Eyyubi, ‘Dün Cuma namazında cihad emri bekleyen genç yok mu aramızda?’ diye sorduğunda o gencin camiye gelmediğini öğrenince söyleyin o gence bu yüzden cihada çıkmıyoruz demişti ya….”( https://www.instagram.com/mirasimiz_kayseri/p/CySGSZNIwkl/ Alıntı )
Siyonizm’e karşı tavır ve davranışlarımız biraz da bu minvalde yürüdüğü için söylem ve sloganlarımızdan çok eylem ve davranışlarımızı gözden geçirecek inancımıza azıcık da olsa samimiyet katabilecek miyiz?
Mesela, ev hanımlarımız yerli üretim deterjanları lekeleri çıkarmıyor dediklerinde, cevaben; “hangi kıyafetimizin üzerinde çıkmayan bir savaş lekesi var ki Gazze’li çocuğun yüzünde durduğu gibi “ diyebilecek miyiz? Azıcık leke takıntısı ile kalbimiz, ruhumuz, inancımız ve değerlerimizin de lekelendiğini fark edebilecek miyiz? Meydanlarda “Kahrolsun İsrail” deyip indirime girmiş Yahudi mallarını almak için sıraya girmekten vazgeçebilecek miyiz?
Tertemiz seccadelerimizden dua edip, sıcacık koltuklarımızda çaylarımızı yudumlarken lanetler yağdırmanın ötesinde; anestezisiz ameliyat edilip acısını Kuran-ı Kerim okuyarak atlatmaya çalışan arşta melekleri ağlatan çocuğun feryadını en resmi en ruhi kulaklarımızla duyabilecek miyiz?
Kendimizden gözümüzden bile sakındığımız, paşam diye hitap ettiğimiz çocuklarımızı el bebek gül bebek büyütürken gerçek kral ve paşaların mukaddes davaya adanmış er oğlu erlerin, yaşı ile değil yaşadıklarıyla büyüyen ve şu iğrenç zamana tanıklık eden koca yürekli Filistin diyarındaki çocukların olduğunu anlayabilecek miyiz?
Hastane köşesinde vurulurken sedyede yatan kardeşinin ölmeden önce şahadet getirmesi için çaba sarf eden Gazze’li çocuğun bizlere ihlasın ve iman etmenin ne demek olduğunu zerrelerine kadar idrak ettirdiğini fark edebilecek miyiz?
Yemek sofralarımıza otururken, bombalarla vurulmuş minnacık bir bebeğin bedeninden kopan elinde kalmış azıcık ekmeği hatırlayabilecek miyiz?
Bütün Dünya, o mazlumun avucuna sığdırdığı ekmek parçası kadardı da zalimler anlayamadı… Ya bizler anlayabilecek miyiz..?
Konuşmayı yeni öğrenmiş, cesareti yeri göğü kuşatmış Gazze’li çocuğun ellerini yaradana açıp sadece “Yarab…! Yarab…!” diye dua ettiği bir dünyada, telefon başında sabahlayan, kombin yapacak kıyafet bulamadığı için surat asan, sevgilisinden ayrıldığı için gözyaşı döken, minnacık sorunlardan dolayı dert yanan depresyonlara giren gençlerimizin,kızlarımızın haline hasseten ve husûsen üzülebilecek miyiz?
Orada cennetlere koşmanın yarışı yapılırken biz hala eşyalarımızı yarıştıracak mıyız? Canlar kefensiz toprağa verilirken bizler elbisenin kalitesinden markasından şikâyet edecek miyiz? Teslimiyet numunesi o halk; tüm varlığını Allah yolunda feda etmiş ve hala etmeye devam ederken biz altımızdaki aracın, borsadaki paramızın değeri ile uğraşacak mıyız?
Çocukların büyüyemediği, annelerin çocuklarına doyamadığı, gençlerin muradına eremediği acı manzaralar gözlerimizin önünde cereyan ederken, düğünlerimize, ev dizmelerimize, gezmelerimize, tatillerimize, keyif ve alışkanlıklarımıza azıcık sınırlama birazcık frenleme yapabilecek miyiz?
"Çocukları ürkütülmüş bir dünyanın denizleri okyanusları mavi olsa ne yazar ki" (Cahit Zarifoğlu) Gazze’de her yer kana boyanmış. Filistin’de bu yıl Eğitim Öğretim dönemi bütün öğrencilerin ŞEHİT olmasından dolayı sona erdirilmiş. "Ölümü gözümüzde ne de çok büyütmüşüz ki meğer ölüm Gazze’de ÇOCUK İŞİ imiş."(Anonim Alıntı) Şehitlikleriyle dünyaya ün salan şahadet parmağı kefene sığmayan Gazze’nin yiğit halkına benzemek onlardan azıcık iman ve teslimiyet devşirme şiarına erişebilecek miyiz? Gazze’li çocuğun ulvi davasına bakarken dünyevi dertlerimizi bir kez daha terazinin kefesine koyabilecek miyiz?
Bütün dünyanın gözleri önünde hunharca ve zalimce ruhlarını Rahman’a teslim etseler bile…
ACINACAK DURUMDA OLAN ONLAR MIDIR…?
YOKSA BİZ MİYİZ? DÜŞÜNEBİLECEK MİYİZ…?