Her gün onlarca cinayet vakasının yaşandığı ülkemizde son birkaç günde işlenen cinayetleri, katledilen kişileri, cinayetlerin işleniş şekilleri ve cinayeti işleyenlerin kimliklerine baktığımızda önümüze korkunç bir manzaranın durduğunu görüyor gençlik ve gelecek adına büyük endişelere kapılıyoruz.
Geçen hafta İzmir’de gece saatlerinde yolda gördüğü bir genci üşümesin diye gideceği yere bırakmak isteyen taksi şoförü ve iki çocuk babası taksiye aldığı kişi tarafından silahla vurularak katledilişinin canlı görüntülerini çoğumuz izlemişizdir.
İnsanın insana insanca çok da güvenemeyeceği bir zamanda “Merhamet öldü, insanlık kalmadı” diyenlere inat merhamet ve insanlığı yaşatmak için gittiği yolda hunharca katledildi. Bu haberi okuyan görüntüleri izleyen sonrasında da hatırlayacak olan her vatandaşın yarın hangi koşulda olursa olsun yolda kalmış birine yardım etmede ister istemez bir tereddüt ve endişe yaşayacağı kesindir. O halde insani ve vicdani duygularını yitirmiş bu zulûmât ehli zat sadece masum taksici Oğuz Erge’yi vurmamıştır. Aynı zamanda toplumun vicdanına, merhametine, güven duygusuna, yolda kalmış birine yardım etme çabasına da kurşun sıkmıştır…
Yaşanan bu tarz olaylar neticesinde bu hadiseleri gerçekleştiren şahısların bu vakaları hangi his ya da hissiyatlarla yaptıklarını anlamaya çalışır, bir insan bu denli bir canavara nasıl dönüşebilir diye sorarız kendimize…
Olayların sebeplerinden çok sonuçları üzerinden herkes bir şeylerden sitem ve şikâyet eder de iş icraat ve sorumluluğa gelince kimse bakmaz haline, Böylesine garip bir dünyanın garip insanlarıyız. Suç yorgan olsa kimse almaz üstüne…
Baksan sosyal medyaya herkes iyilikten ahlaktan dem vurup kendine göre hava limanı kurmuş uçuyor da söylediklerini uygulayan yok.
İnsanlığımızı tartan terazi gerçekten bozuk.
Dışımızı eğreti yalan giysiler kaplarken içimiz harap çürüğümüz çok. Eğitim sistemimizdeki bozukluk, adalet sistemimizdeki çarpıklık devam ettiği süre Oğuz Erge gibi daha çok canlarımız kurban gidecek…
Toplumun maslahatı gençlerin geleceği için ne ekildi de biçtiğimize sitem ve isyan ediyoruz...
Ülkenin televizyon programları dizileri gençlere neyi özendiriyor?
Kahramanları rol modelleri kim? Gençliğin ahlâkına karakterine kim yön ve şekil veriyor?
İyiliğin ve iyilerin dışlandığı hor görüldüğü bir zeminde alkol, kumar, fuhuş gibi bataklıklar resmileşip kurumsallaşıyorsa, iyiliğin garipsendiği yerde kötülüğün reklamı reyting rekorları kırıyorsa gençlerden ve gelecekten beklentimiz nedir?
Sahi..! Mirasa konmak için anne babasını öldürmek isteyen evlat, arsızı hırsızı savunan avukat, organ mafyasıyla çalışan doktor hangi düzenin eseridir..?
Silahların oyuncak gibi satılması, cezaların caydırıcı olmayışı, insanı insanlıktan çıkaran, düşünce ve akıl melekelerini yok eden uyuşturucu illetinin her geçen gün gençlerimiz arasında artarak yayılmaya devam etmesi toplum içerisinde kahredici vakaların yaşanmasına sebebiyet vermeye devam edecektir…
Okullardaki eğitim sistemimiz, çocukları gençleri sürekli yarış atı gibi koşturmaya yarıştırmaya, ders çalışmaya mahkûm edip, onlara sadece mesleki ve akademik başarıların önemi anlatıldığı süre maddileşen ve maddeleşen bir toplum olmaktan öteye gidemeyeceğiz…
Milli ve manevi değerlerin her geçen gün yitirildiği bir toplumda maddileşme ile maddeleşen her birey her an için patlamaya hazır bir bomba olacak ve öfkesini kusmaya hazır potansiyel tehlike olarak etrafa korku saçmaya devam edecektir.
Anlayabilirsek anlamak istersek müptelası olduğumuz çoğu hastalıklarımızın teşhisi belli. Tek sorun yanlış ilaçlarla iyileşmeyi beklemek… Bu sebeplen insan ekseninde insana ve insanlığa fayda verecek manevi ve ahlâki değerler eğitim sistemimizin merkezine alınmadığı süre, ezberlenmiş öğretilerle aktarılan Türkçe ve Matematik dersleri ne yazık ki çocuklarımız ve gelecek nesillerimiz için sadra şifa olmayacaktır.
İlkokul öğretmenimiz “Güzel Yazı” dersinde bize eğik el yazısını öğretirken o yaşta anlamını bilmediğimiz çok güzel bir sözü vardı. Sürekli tahtaya yazardı. " İnsanlar kırmızı bir güle doğru koşarken çoğu zaman ayaklarının altında ezilen kır çiçeklerinden habersizdirler."( Anonim Alıntı ) Ne yazık ki iyiliklere güzelliklere koşalım derken çoğu kez hem kendimize hem çevremize ettiğimiz kötülüklerin farkında değiliz. İyi insan olmadan çocuklarımızın iyi olmasını isteriz. Çocuklarımızın gençlerimizin iç dünyalarını anlamadan onlara hiçbir şey vermeden onlardan çok şey bekler çok şey isteriz.
Ticari ve mesleki kariyerlerimizin peşinden koşarken çoğu kez çocuklarımızı ihmal eder, yanlış yollara düştüklerinde, topluma zarar veren canavarlara dönüştüklerinde de kendimiz dışında herkesten ve her şeyden şikâyet ederiz.
Oysa hakikat şu ki biz çocuklarımızla arkadaş olmadığımız vakit çocuklarımız illa ki edinecekleri arkadaşlıklar bulacak, biz çocuklarımıza ihtiyaçları olan sevgi ve şefkati vermezsek onlar mutlaka o sevgiyi başka yerlerde başka kişilerle gidermeye çalışacaklardır.
Bu sebeplen fark edilmesi gerekir ki ebeveynlerin çocuklarıyla geçirecekleri vakit, TV izlemekle kahvede okey oynamakla geçirecekleri vakitten çok daha kıymetlidir. Arada sırada imkânlar dâhilinde alın çocuğunuzu bir sinemaya bir tiyatroya bir park’a götürün. Olumlu anlamda istifade edebileceği etkinliklere beraberce gidin.
Çocuklarınızla oturun kitap okuyun, hikâye anlatın okuduklarınızı anlattıklarınızı şefkat diliyle beraber yorumlayın. Kitap okuyamıyorsanız evde televizyonların telefonların kapalı olduğu bir saatiniz olsun.
Diz dize göz göze oturun çocuklarınızla muhabbet edin. Bir iş yapacağınız vakit küçük de olsalar fikirlerini alın onları değerli hissettirin ki değersiz ortamlarda kaybolup gitmesin zehirlenmesinler çocuklar gençler… Çocuklar sizdeki samimiyeti sıcak iletişimi gördüğü vakit inanın sizden başka dost ve arkadaş aramayacak akşam eve gelmediğiniz vakit hasretle özlemle yolunuzu gözleyeceklerdir.
Binaenaleyh aileden başlayacak olan sevgi tohumu topluma yararlı ve faydalı bireyler olarak meyvesini er ya da geç verecektir. Yeter ki Anne babalar olarak çocuklarımız gençlerimizle doğru frekanslarla sağlıklı bir iletişim kuralım. Her şeyden önemlisi onlardan isteyeceğimiz doğru ve iyi davranışları önce biz kendimizde uygulayıp onlara iyi bir örnek olalım.
Her çoban kendi sürüsünden sorumlu olduğu gibi her anne baba çocuklarının yaptığı iyi kötü her davranışından sorumludur.
Bugün insanlığın yararına bir iş bir buluş yapan hayırlı evlatlar yetiştirdiğimizde nasıl ki gururlanıp hayır dualarıyla yad edileceksek, insana ve insanlığa zarar verecek çocuklar için de alacağımız bedduaların vebalini düşünerek çocuklarımıza sahip çıkalım.
"Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinde buyruluyor ki ; “Firavun doğacak bir erkek çocuğun tahtını elinden alacağını rüyasında görmüş ve emir vermiş. Doğan her çocuk öldürülsün.” Bu Firavun ne yaptı? Çocukların sadece dünya hayatına son verdi. O meleklerin ahreti inşallah cennettir. Oysa bugün ihmal edilen öyle tertemiz çocuklar gençler vardır ki uyuşturucu bataklığında akıl sağlığını yitirip, toplumda merhamet ve insanlığı yaşatmaya çalışan insanları bile gözünü kırpmadan vahşi hislerle öldürebiliyorlar… Ne yazık ki bu duruma düşen gençlerin hem dünya hem ahretleri mahvediliyor. Dahası bunun müsebbibi olan ve olacak anne babalar, yeni doğan çocukların sadece dünyalarına son veren o Firavundan da daha zalim olabileceklerini unutmasınlar…" ( Hekimoğlu İsmail - Bir Deliyle Evlendim Kitabından alıntı )
Lütfen umudumuz, yarınımız, geleceğimiz olan çocuklarımıza gençlerimize sahip çıkalım…