USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KAÇIŞ…

26-09-2019

Bu sözcük ile bir sinema filmini kast etmiyorum. Asıl gerçek hayat sinemasında günümüz insanımızın içinde olduğu hayat filminden söz etmek istiyorum.

İnsanlarımız artık her şeyden, tüm güzelliklerden, gerçeklerden kaçmakta ve bunu yaparkende, ruhunun daha rahat olacağı inancını taşımaktadır. Bilimden, sanattan, spordan, üretimden, okumaktan, öğrenmekten vb gibi insanın, insan olma vasfını yükselten tüm değerlerden…

Herkes rahat yaşamanın derdinde. Bunu isterkende, bilmiyorum, anlamıyorum, çalışmıyorum, yapmıyorum argümanlarını içselleştirmiş durumdayız. Çünkü öğrenmek için okuması, iyi dinlemesi, gözlemlemesi gerekir. Onun için öğrenme zor gelir. Bilimde başarılı olmak için çok çalışıp zaman, emek vermesi gerekir. Zor gelir, yapmayız. Sanatta sporda başarılı olmak kolay değildir. Onun için çaba sarf edilmez ve gereksiz işler olarak görülür. Değer verilmez. Hele üretmek varya üretmek… ne zor iştir. Üretip markalaşmak, malını veya hizmetini satmak çok zordur.

Peki, nasıl yaşıyoruz? Cevap: bedeva. Dünyada bizim kadar bedava yaşayan insan topluluğu var mıdır bilmiyorum. Her şeyi hazır alıp tüketmek, kullanmak temel hayat felsefemiz olmuştur. Tüm hayatımızı, taklitçilik, tembellik, bedevacılık üzerine kurmuşuz.

Örneğin, bir kurumda işi iyi bilen mevzuatı iyi takip eden bir çalışan varsa, artık çok az sayıda çalışan mevzuata kafa yorar artık. Nasıl olsa hemen herkes, işi iyi takip edenden öğrenmeye çalışır. Yani, bende çıkan mevzuatı iyi okuyayım, ne demiş bakayım derdi yoktur. Çünkü çok iyi bilse ve öğrense top onda kalacak en ağır ve riskli işler ona verilecektir. İnsanlar bu riski gördükleri için bazende salaklık kafasınada yatarlar. Nasıl olsa devlet dairesinde demiri iyi yere bağlamıştır.

Aynı durum işverenler içinde geçerlidir. İşletmeyi kurduktan sonra, bazıları patronluk egosu ile hareket edip işi ile ilgili anlatılanlara kulak vermez, hiç öğrenme gayreti göstermemektedir. Nasıl olsa artık avukatı-muhasebecisi, insan kaynakları ve yöneticisi vardır. Her şeyi onlar bilmek zorundadır. Bu mantık ile hareket edildiği için en basit bilgiden bile kaçınmakta ve hiç duymak istememektedir. Asıl işi ile ilgili konulardan söz açıldığında, ben bilmiyorum, şuna-buna söyle denilir. Yani, işi öğrense, yarın öbür gün kimseyi suçlayamayacaktır. Bilyorum onun için daha rahat gelmektedir. Çünkü bilmiyorum dediğinde kendi vicdanının rahat olacağı pskilojisini kendi kendine oluşturmaktadır. Nasıl olsa en ufak bir hatada suçlayabileceği insanlar vardır.

Belkide insanaları buna iten başlıca sebep, almış oldukları eğitim seviyesi de olabilir. Çünkü bilgisiz insan bazen korkak olduğu gibi bazende bilgisizlik cesaret dopingide olabilmektedir. Bilgisizlikten kaynaklı olarak alınan bazı kararlar neticesinde iyi sonuçlar alınabilmektedir. Olayın sonucu önceden kestirilmediği, iyi hesap kitap yapılmadığı ve alınan karar tamamı ile şansa bırakıldığı için bundan bir cesaret ögesi çıkabilmektedir. Bazen çok basit hadiselerde bile aşırı derecede paniklendiği, aşırı tepki verilebildiği olabilmektedir. İnsanoğlu kendi hakkının sınırlarını iyi bilmediği zaman genelde hep kendini çok temkinli davranmak zorunda his edebilmektedir. Bugün hakkını hukukunu iyi bilmeyen işletmelerin büyük mağduriyetler ile karşılaştıkları gerçeği unutulmamalıdır. Sırf işverenlerin bilgisizliği ve beceriksizliğinden dolayı zaman zaman çok büyük sıkıntılar ile karşılaşabilmektedirler.

Yaptıkları işin konusuna hakim olamadıkları zaman, istihdam ettikleri işçilerin ne kadar ehil olup olmadıkları noktasında çok yanlış kararlar verebilmektedirler. Örneğin,  işini bilen bir ustabaşının işletme için ne kadar önemli olduğu bilinci ile hareket edilmediğinde, bundan kaynaklı çok büyük mağduriyetlerin oluşmasına neden olunabilmektedir. Çünkü işletmecilik anlayışı, bilgisi sıfır olan kişinin çalıştıracağı insanların kapasitesini anlayabilme imkânı ne kadar olabilir ki?

Hâlbuki kişiler gelip geçici, işletmeler ise uzun sürelidir. İş yaşamı içerisinde insanın kendi işi ile ilgili olarak kendisini iyi geliştirmesi kadar güzel ne olabilir ki? Ancak maalesef, bu anlayış birçok kişide yoktur. Belkide kendileri açısından haklıda olabilirler. Çünkü mevcut uygulamaların yasal boyutunun çok karmaşık ve anlaşılmaz olması, genel anlamda işverenlerin eğitim seviyesi ve piyasanın gerçekliği ile birlikte işletmeleri bundan uzaklaştırabilmektedir.

İnsanlar her zaman her şeyi bilmek zorunda değillerdir. Yalnız kendi işi ile ilgili konularda daha dikkatli olup kendilerini geliştirmeleri, bunun için çaba göstermeleri hep onların lehlerine olacaktır. Çevremizde Kafası kumda olan birçok insanın olduğu gerçeği ile birlikte, artık kaçışa dur demeli, öğrenmek-bilmek-üretmek için bilmiyorum-anlamıyorum sözcüklerini hafızalarımızdan bir an önce çıkarmalıyız. HERKESİN GÖNÜL VE KALP GÖZLERİNİN AÇIK OLMASI DİLEĞİ İLE…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?