İş hayatına baktığımızda mevcut firmaların hemen hepsi aile şirketleri şeklinde kuruldukları görülmektedir. Bu sayı küçük işletmelerde daha fazladır.
Dünyada ekonomik kural ve sistemlerin tam oturmadığı yerlerde, büyük ortaklıklar kurmak ve bunu ileriye götürmek zordur. Çünkü sistem oturmamış ve insanlar sistemin nasıl bir açığını bulalım da işlerimizi daha ileriye götürebilmenin peşindedir.
Buda hesap-kitabın doğru tutuklanmasına ve ihtilafların doğmasına neden olduğundan, aile şirketleri dışında kurulmuş olan işletmelerin ömürleri genelde kısa olmaktadır.
Tamamı ile aile bireylerin sevk ve idare ettiği işletmelerde de sürdürebilirlik belli bir süreden sonra ortadan kalmaktadır. Bir nesilden sonra tamamen yok olduğu gibi hata bu süreyi kardeşlerin evlilik ve çocukların büyümesine kadar indirgemek mümkündür. Yani basit bir ifade ile baba-kardeşler-evlilik, çocukların büyümesi, bu çocukların bir birlerini kıskanmaları, eşlerin onun çocuğu da niye benimki değil sezlenişleri aile işletmelerin sürdürebilirliğini kısıtlayan etkenlerin en başında gelmektedir.
Yukarda kısaca ana hatlarını çizdiğimiz sebepler en başta gelmek üzere, bu tür şirketlerin, sürdürebilirlik bakımından bir nesilden sonra yok olma ile karşı karşıya gelmektedirler. Bu neden ile işletmeler ya batmakta, ya da parçalanma yolu ile ayrılmaktadırlar.
Profesyonel düşünülmediği için, aile işletmelerinde daima söz büyüğün prensibi gibi temel sebeplerinden hareket ile büyüğün sözüne sıkı sıkıya bağlı bir yönetim anlayışının benimsenmesidir. Yani, büyük bireyin aldığı kararlar ve tavırlar belirleyici olmaktadır. Buradaki büyük sözünden kastım, elbette ki yaşça büyük olandır. Ancak, son yıllarda sık gördüğümüz hadiselerin en başında ise, büyük kardeşlerden ziyade genelde hep en küçük kardeşlerin işleri ele alması, hepsine liderlik etmesi gibi durumlar ile de sık karşılaşılmaktadır.
Böyle olunca da şirket içerisinde profesyonel yöneticiler etkin olamamakta, aile üyeleri içerisindeki yetki karmaşasının yaşanması ve yetki dağılımının sağlıklı yapılamaması, olaylara daha çok duygusal yaklaşılması gibi faktörler olumsuz yönde etki etmektedir.
Ayrıca, aile bireylerinin çocuklarının olaya müdahil olmaları, bu çocuklar arasındaki eğitim ve kabiliyet farklılığın ortaya çıkması sonucu, bireyler arasındaki kıskançlıklar, bir birini çekememezlikler devreye girmektedir. İşin ehli olmamasına rağmen sırf iş yapıyor görünmek için yetkilendirmelerin yapılması, asıl işin ruhunu bitiren en büyük faktördür.
Çocuklar arasındaki çeşitli farklılıkların göz ardı edilmesi sonucu, aile değerlerinin aktarılması konusunda yaşanan iletişim kopuklukları da sürdürülebilirliği engellemektedir. Bu da aile üyeleri arasında mülkiyet, aile ve iş kavramları ile bağlantılı rollerinde çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Aile şirketlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için çeşitli adımlar atmak mümkündür. Bu adımların ana kavramı “kurumsallaşma”dır. Kurumsallaşma kültürünün aile şirketlerine adapte edilebilmesi için aile üyelerinin bir araya gelerek birtakım kuralları önceden belirlemeleri ve bu kurallara uyma konusunda istekli olmaları gerekir. Aile şirketlerinin esas sözleşmelerinin gözden geçirilmesi ve aile üyelerinin şirketlerden elde ettiği doğrudan ve dolaylı menfaatlerin belirlenmesi gibi ön çalışmaların yapılması gerekiyor.
KURUMSALLAŞMA ADINA;
1- Yönetimde görev alan/alacak aile üyelerinin ve yöneticilerin yetki ve sorumluluklarına dair süreç ve sınırlar tarif edilmiş mi, ya da bu işi yapacak kapasiteleri var mıdır?
2- Belirli ve öngörülebilir bir kar dağıtım politikası mevcut mu?
3- Pay sahibi olmaya, paydaş çevresine ve pay devrine ilişkin kurallar belirlenmiş mi?
4- Vefat, miras veya boşanma durumlarına ilişkin bir hazırlık var mı?
5- Aile üyesi olunması şirkette çalışmak için yeterli mi?
6- Gelecek nesiller için külfet değil fırsat yaratmak için yapılması gereken atılımlar neler? 7- Aile işinde çalışmak yerine yeni işlere girmek isteyenler için ne gibi düzenlemeler yapılabilir?
8- Aile işini öğrenmek isteyenleri nasıl bir eğitim sürecinden geçirmek gerekir? Aile şirketlerinin nesiller boyu varlıklarını korumaları ve büyümeleri ancak kurumsallaşabildikleri ölçüde mümkündür.
İşletmeler ancak bu şekilde gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurabilecek, ihtiyaçları olan yetenek ve iş gücünü istihdam edebilecek, tüm bunları yaparken aile değerlerini koruyarak aile içi ihtilafları aşabilecek ve işletmelerini gelecek nesillere aktarabileceklerdir.