Konfor ve rahatlığın zirve yaptığı, insan hayatına artık yapay zekâların hükmettiği bir çağa bedenen ayak uydurmaya çalışsak da ruhen ve manen hep eskileri arar dururuz…
Hele dedelerimizin ve nenelerimizin de olduğu bir ortamda sohbet açılmışsa mazi hep özlemle yad edilir. Ne güzeldi o günler, bizim zamanımızda hani vardı ya diye başlayıp giden nostaljik cümleler…
Gün geçtikçe kirlenen düşünce ve eylemlerimizle geleceğe dair hayal ve umutlarımız bir bir sönerken, mutluluğumuzu bile artık geçmiş zaman cümleleri ile kurabiliyor eskilere özenti ve özlem duyarak avunabiliyoruz…
Koca bir çelişki de olsa ışın ve ışık teknolojisi ne kadar da ilerlese gaz lambasıyla aydınlandığımız o “Led”siz günleri özlüyor, konforlu binalarda kerpiç sıvalı evlere hasretlenebiliyoruz. Bir tuşla yemek siparişi veriyor hazır gıda tüketiyor olsak da nenelerimizin mis kokan çorbasını, Rûnê Malê (Ev yapımı yağ) ile yapılan o bulgur pilavını, ta uzaklardan kokusu hissedilen tandır ekmeğini, komşu da pişince bize de düşen, bizde pişince komşuya da düşen doğal ev yemeklerini özlüyoruz…
Eskiden tüm aile aynı oda da oturur sohbet ederdik. Çocuklar aile büyüklerinin nasihat ve tavsiyelerinden nasiplenirlerdi. Bir evde bir aç varsa, tok yatılmaz, bir evde bir cenaze varsa, göbek atılmazdı. İnsanın insana benzediği, o zamanları rahmet ve özlemle anıyoruz…
Güneş doğmadan bostana gidilir, kavunun karpuzun kokusu vardı. Ağaçların, tozun toprağın kokusu solunca içimize ciğerlerimiz adeta bayram ederdi. Bitmiş yağ tenekelerine, yoğurt kaplarına çiçeklerin ekildiği, soba üstlerinde çayların demlendiği,
toprak kokan yağmuru, lastik ayakkabılarımıza değen çamuru, yamalı pantolonlarımızı, kışları soğuk olsa da insanların sıcak olduğu o samimi muhabbetlerin yerini teknolojinin hangi cihazı doldurabildi?
Ne çok özlemişim ilkokul kapı girişinde duran kantini, ekmek arası nohut’u, silgimiz kaybolmasın diye kolye gibi boynumuza takmayı. Yokluğun varlıktan çok daha görkemli olduğu o günleri özledim...
Fakirliğimizi mavi önlüğümüzün altında gizlemeye çalışsak da üç numaralı saç tıraşımız ile kenarları kıvrık metod defterimiz bizi hep ele verirdi. Herkesin aynı giydiği, öğretmenin öğretmen, öğrencinin de öğrenci olduğu o günler ne günlerdi…
İletişim ve ulaşımın kısıtlı olduğu zamanlarda, ayrılıkların sessizliğinde içten duygularla yazılan mektuplar vardı. Hemen hemen her mektubun başlangıç satırları olan “Nasılsınız iyi misiniz? İyi olmanızı Cenabı Allahtan niyaz ederiz” ile başlayan cümleler yüreklere adeta su serper, derdi kederi unutturmaya yeterdi. Gurbetten sılaya bayram yapmaya gelenleri, bayramda eli öpülecek insanların çok olduğu o bayramları özledim…
Güldüğümüz anları, güldüren anıları, sevdiğimiz arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilmenin lüksünü özledim. Mahalle maçlarını, sokak oyunlarını, gazoz kapaklarını, çelik çomağı, misketi, topacı, ılç’ı, o hep yarım bıraktığımız yakalamaca oyununda koşmayı, saklambaç oyununda kaybolmayı, hiçbir şey düşünmeden erkenden uyuduğum o geceleri buram buram özlüyorum…
Özlüyorum, özlüyoruz, özleyeceğiz. Kıymet bilmeyip yitirdiklerimiz, gün gelir özlediklerimiz oluyor. Bize ait olmayanlara malik olmaya çalışırken bize ait olanları da kaybediyor, varlıkla kaybettiğimiz mutlulukları arıyoruz şimdilerde. Bu sebeplen mutluluklarımız hep eskilerde…
Arabalarımız evlerimiz eşyalarımız kıblemiz olduğundan beri ne evliliklerimiz huzur verebildi ne de arkadaşlıklarımız sevgi doğurabildi. Mesele buğdayın kıtlığı değil, farelerin çokluğu idi. Dijital bir yaşamda Ay’a gidilen bir çağda bir tek çocukken hatırlayabiliyoruz içten samimi gülüşleri…
Hülasa, yapay zekalarla konfor ve rahatlığı getirsek de gamsız, dertsiz, tasasız, hepimizin, biz gibi olduğu, herkesin, herkes gibi olduğu an ve zamanları hep özleyeceğiz. Menfaat çöplüklerinde yitirdiğimiz neşe ve mutluluklarımızı kaybolan insanlığımızı geçmişin öykülerinde canlandırıp daralan ruhlarımıza bir nebze teselliyi hep arayacağız…
Çünkü şair de demişti ;
“Televizyon karıncalı, insanlar netti
Dertlinin derdi, dertsize dertti
Evcilik oyunu, oyundan ibaretti
Eskiden hayat daha güzeldi…” ( Halis Ünlü)