USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

EKONOMİ VE AHLAK

15-01-2022

İnsanoğlunun kişiliğini ve karakterinin oluşmasında küçüklükten itibaren, yaşamı boyunca etki eden birçok faktör bulunur. İnsanın doğup büyüdüğü aile ve onun değerleri, okul, mahalle ve son yıllarda insanların hayatlarına giren sosyal medya dediğimiz internet gibi dış faktörlerde bu kişiğin oluşumuna etki ederler.

Din faktörünün ETKİLERİ KONUSUNDA GÖRÜŞ BİLDİRMEK İSTEMEM. Çünkü birazdan örnekleyeceğimiz bazı konularda, bu faktörün çokta belirleyici olmadığını düşünüyorum.

Bizler bazen, içinde yaşadığımız toplumu ve onun değerlerini, diğer dünya ülkelerinden bazıları ile kıyas ederiz. İnançlı olmayı hep yeterli görüp, diğer ahlaki değerleri ikinci, üçüncü sıralara atmışızdır.

Yani, inançlı olmayı yeterli görüp diğer tüm değerlerden vaz geçmekte herhangi bir behis görmemekteyiz. Bunu örneklemek gerekir ise, ibadet yapar ancak, kul hakkını, hukukunu bile bile çiğnemekten imtina etmeyiz. Dünya hayatı için yalan söyler, ekonomik menfaatlerimiz için birçok insani ve dini değerlerimizden taviz veririz.

Ekonomisi güçlü olan milletlerde, insanların kendilerine olan özgüvenleri yüksek ve menfaatleri için insani ve dini değerlerinden taviz verme çıtası daha düşüktür. Çünkü sırf ekonomik çıkarları için yalan söylemek, birbirini kandırmak, aldatmak gibi durumlara ihtiyaç kalmamaktadır. İnanmadığı inanca, siyasi görüşe, inanıyor gibi yapma ihtiyacı ortadan kalkmaktadır.

Böylesi toplumlarda yaşayan bireylerin sayısının fazla olması, o milletlerin birlikte mutlu bir şekilde barış içinde yaşamalarına imkan sağlanmış olur. Adi vakalarda azalma olduğu gibi, insanların birlerine olan güven duygusu ve sevgi çıtası hep yüksektir.

Ekonomisi bozulan insanların olduğu toplumlarda, insani değerlere olan bağlılık zayıfladığı gibi,  ekonomik çıkarlara ulaşımdaki tüm yolları mubah görüp, buna göre plan ve projeleri devreye koymaktan herhangi bir sakınca görülmemektedir.

Örneğin, Dünya görüşümüz ile ters olan parti, dernek, vakıf gibi kurumlara, sırf ekonomik çıkarlar uğruna inanmış gibi yapıp katılmayı çok büyük bir erdemmiş gibi pohpohlanır, yalakalık yapar, hem kendimizi hem de diğer insanları kandırırız. Akşam uyumadan önce, yarın kimi nasıl çarparımın planlarını yapar, bunun için hayaller kurarız. Ticari hayatımız ile ilgili söz verir, ancak bunları bir yudum su gibi içer, yerine getirmemekten bir sakınca duymayız. Gücümüzün yettiğini ezer, ona zülüm yapmaktan utanmayız.

Burada şu sonuç çıkarılmamalıdır. Ekonomik durumu düşük olan insanlar için tüm bunlar doğru ve geçerli, iyi olanlarda bunlardan çok uzaktır demek değildir.

Sadece anlatmak istediğim şey, kendi gerçeklerinden uzak hareket ederek, içinde bulunduğu imkanların dışında, sırf zenginlik hırsı için olmadık yollara tenezzül etmektir. Basit bir örnek ile gücü düşük model bir araba almaya yetiyorken, kalkıp bunun çok çok üzerindeki maliyetler ile araba alıp binmek, insanları kandırmak gibi. Yâda, anlamadığı bir işe kalkışıp kendisi ile birlikte birçok insanın mağduriyetine neden olmakta örnek verilebilir. Bunun altına doldurmak mümkündür.

Bazen gerçektende, ticari hayatın nasıl yürüdüğüne şaşarım. İnsanlar çıkarları için o kadar hızlı manevralar yapıyorlar ki, insanın aklının kavrama yeteneği bu hıza yetişememektedir.

Tüm bunları dünyadaki bazı ekonomik çıkarlar uğruna yapar, adına değerler, şeref dediğimiz kavramların içini boşaltırız.

Şu anda toplumdaki güven çıtası çok düşmüş ve insanlar birbirlerine güvenememektedirler. İnsani ilişkilerde o kadar bir birine ihanet etme ve sözünde durmama gibi hadiseler yaşanmış ki, artık bu güvenememe algısı gayet normal görülebilmektedir.

Birbirlerine inanmayan ve sevmeyen topluluklardan iyi şeyler beklemek, görmek mümkün müdür? Böylesi ortamlarda kimler fabrikalar kurabilir, sanat edebiyat ve kültürel değerlerde yükselmede başarı yakalama imkânı olabilir mi?

Peki, insanlar neden çok varlıklı olmak isterler. Yani çok zengin olmak ve iyi evlerde oturmak, arabalara binmek için insani değerlerden taviz vermek doğru mudur?

Eski insanlardan da duyduğumuz ve gördüğümüz tek şey, ekonomik olarak güçlü olmanın ana gayesi, toplumda güvenilir ve sayılır bir insan olup şeref ve hasiyeti ile başı dik yaşamak içindi.

Geçmiş yıllarda balkanlara ve Rusya’nın dağıldığı dönemlerde, ülkelerin içine düştükleri ekonomik buhranın, kendilerine nelere mal olduğunu hemen herkes bilmektedir.

Önceliğin ekonomik manada atılımlar atıp, tüm halk olarak seferberlik halinde ekonomik kurtuluş mücadelesinde üzerimize düşeni yapabilmeliyiz.

Kim ki, hangi görevi icra ediyor ise en iyisini yapma gayreti içinde olmalı, sabır ile dini ve insani alt yapısı hala çok güçlü olan değerlerimizin yardımı ile çok üretip başarılı olmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.

İlk paragrafta dinin ahlaki değerlerin oluşumuna etkisi konusuna değinmeyeceğim demiştim. Sebebini şimdi söylemek gerekir ise, yaptıklarımızın ne kadarının inancımız ile uyumlu olup olmadığını takdirlerinize sunuyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?