Demokrasiyi içselleştirmiş ya da demokratik ilke ve kurallara çok uyan ülkeyiz gibi, belediye seçimleri adı altında o ilde yaşayan vatandaşların gelecek ve huzuru birilerinin rantına peşkeş çekilmektedir
Hepside demokrasi kavramı ile olmaktadır.
Son belediye seçimleri ile medyada gördüklerimiz, okuduklarımız bizleri tamamı ile hayretler içinde bırakmıştır.
Bizi hayretler içinde bırakan hususlar; belediye başkanlarının yaptıkları özel harcamaları ile birlikte keyfi uygulamamlar, bırakılan borçlar ve yatırım adı altında yapılan para transferlerini söylemek mümkündür. Örneğin seçimin kaybedildiği gecede bile milyonlarca faturalandırmalar yolu ile ödemeler yapmak, işe alımlar gerçekleştirmek gibi.
Daha öncede yazdığımı hatırlıyorum.
Kanunlarının nerede hepsini batı demokratik ülkelerden almış bir ülkede, yönetim anlayışı ve bu işlemleri yürütecek insanları transfer etmek mümkün olmadığı için, sadece kanunlar ile işleri idare etmenin mümkün olmayacağı çok net ortadadır.
Yani kanunculuk yolu ile her şeyi kılıfına uydurmak mümkündür. Esas olan insan kalitesi ile hak, hukuk, adalet ve kamunun malını kutsal görüp idare etmekten geçmektedir. Yani hesap verilebilir bir sistem olmadan sadece seçim yaptım al sana yetki ile olmuyor, demek istiyorum.
Hele ki; toplumsal sosyolojik yapımız itibari ile birisi güç ve yetki sahibi olursa öncelliğinin kendisi ailesi ve akrabaları için bir şeyler yapması gerektiği anlayışı, maalesef ruhumuza işlenmiştir.
Düşünün ki; başkan olmuşsun kendine kardeşine veya bir akrabana bir fayda vermemişsen, rant sağlamamışsan hiçbir işe yaramıyorsun demektir. İstersen ağzın ile kuş tut. Anlayış şudur; “kendisine hayrı olamayanın millete ne hayrı olur?” gibi bir anlayışa hâkimiz…
Maalesef bizim gibi ekonomik bozukluk, enflasyon, demokratik ve insani gelişmeler ile birlikte, dünyadaki yolsuzluk-yoksulluk endekslerinde en geride olan toplumlarda bazılarına belediye seçimi adı altında bir halkın geleceğini mahkûm etmek hiçte adil değildir. Edilse bile sıkı denetim ve hesap verilebilirlikten geçirilmesi gerekmektedir.
Düşünün ki, belediye başkanı istediği gibi harcama yapabilmekte, borç alabilmekte ve seçimi kaydettiği zamanda tüm borçları gelecek başkanın sırtına bir yük olarak bırakabilmektedir.
Güya belediye meclisine seçilmiş olan (manav-bakkal-terzi-nakliyeci-vasıfsız-müteaahit-vb.gibi)kardeşlerimizde meclisten kararlar alarak yönetime ortak olmaktadırlar.
Ben bu meslekleri küçümseme anlamında değil, sadece bir belediye meclisinde olacak ise örneğin; daha çok mühendis-iktisatçı-çevreci-mimar gibi insanların olması gerektiğini ifade etmek istedim.
En kötüsü de herhangi bir parti, daha önce belki de bir aileyi idare etmemiş veya etmeyi bilmeyen şahsı milletin önüne koyarak, alın size başkanınız diyebilmektedirler. Bu olay sadece bir şehre mahsus değil tüm Türkiye için söylemek mümkündür.
Ekonomik kalkınma ve enflasyon ile mücadele eden ülkemizde ekonominin toparlanması için öncelikle her ilin bütçesinin tek elde toplanması ve o şehrin önceliklerine göre harcamalar yapılmalıdır. Örneğin, üniversite rektörü kafasına esen harcamayı ya da bir belediye başkanı 3 yıl önce yapılan yolu bozup tekrar yapmamalı ya da özel idare kalan bütçesi ile bakım onarım adı altında o parayı kullanmamalı gibi.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ve ayrıca o şehirde yatırım planlama ve izleme komisyonları kurularak öncelikli yatırım ve harcamaların yapılması ve izlenmesi sağlanmalıdır.
Şahsen ben tüm belediye başkanlıkların kalkması gerektiğini, kalkmıyor ise bir ildeki tüm gelir ve gider bütçesinin tek elden toplanıp idare edilmesinden yanayım. Herkes kafasına eseni yapmamalıdır.
Ayrıca seçim ile gelecek başkan ve üyelerinde bazı kriterlere sahip olmaları ve buna yönelik düzenlemelerin yapılması icap etmektedir. Yoksa o şehirdeki mimari ve çevrecilik ile ilgili kararları manav-bakkal-kasap ya da mütaahitler vermeye devam edeceklerdir…
Mesele kanuna uydurmak değil, asıl mesele vicdan ve hukuka uyacak şekilde işleri yürütmektir.