Bir ülkenin gücü ve devamlılığı, halkının devletine duyduğu aidiyet ve sadakat hissiyle doğrudan ilişkilidir.
Demokratik sistemli ülkelerde bu aidiyet, halkın yönetime katılımıyla, yöneticilerini kontrol ettiği kadar yani hesap sorabildiği kadar beslenir. Ancak, diktatörlük rejimlerinde bu bağ genellikle zayıflar ya da tamamen kopmaktadır.
Çünkü halk değersizdir ve hesap sorabilme hakkı yoktur. Halkın kendisini devletin bir parçası olarak görmemesi, ülkenin en büyük sorunlarından biridir ve bu durum, dışarıdan gelen bir işgalden daha tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Halkın yönetimde söz sahibi olma fonksiyonları arttıkça sahiplenme duygusu da o kadar artmaktadır.
Dikta rejimlerinde halk, devlet mekanizmalarına yabancılaşır.
Devletin, halkı temsil eden bir yapı olmaktan ziyade, bir zümrenin çıkarlarını koruyan bir araç haline gelmesi, bireylerde aidiyet duygusunun kaybına yol açmaktadır.
İnsanlar, devletin onların haklarını koruyacağına, adil davranacağına veya seslerini duyuracağına dair inançlarını yitirirler. Bunun sonucu olarak, kriz anlarında halk devlete sahip çıkmaktan kaçınır ve en küçük bir kargaşada ülkesini terk etmeyi düşünür.
Bunun çok örneğini görmek mümkündür.
Bu durum, yalnızca bireylerin değil, toplumların da geleceğini tehdit eder. Tarih boyunca işgal edilen ülkelerin çoğu, halklarının birlikteliği ve vatan sevgisi sayesinde özgürlüklerini yeniden kazanmıştır.
Ancak bir milletin kalbinden ve zihninden devletine olan sevgisi silinmişse, bu kaybı geri kazanmak çok daha zordur. İşgal altındaki bir toprak kurtarılabilir, ancak aidiyet duygusu kaybolmuş bir halkın yeniden inşası, uzun ve sancılı bir süreci doğurur.
Aidiyet duygusunun yok olduğu bir toplum, kolayca dağılır ve ülke içindeki farklı unsurlar birbirine karşı cephe alırlar. Bu nedenle, bir devletin en önemli görevlerinden biri, halkıyla güçlü bir bağ kurmak ve vatandaşlarının aidiyet hissini korumaktır. Bu bağın kurulması için adaletin tesis edilmesi, birey haklarına saygı gösterilmesi ve halkın yönetime katılımının sağlanması esastır.
Aidiyet duygusu bir ülkenin en önemli dayanak noktasıdır. Bu duygunun yokluğu, yalnızca halkı değil, devleti de zayıflatır. Dikta rejimlerinin yerini demokratik yönetimlerin alması, halkın devlete olan sevgisini ve bağlılığını yeniden kazanmanın ilk adımıdır. Çünkü bir millet, yalnızca aidiyet hissettiği bir devlete sahip çıkabilir.
Devletine bağlılığı yüksek olan bireylerin yaşadığı toplumlarda, insanlar yaptıkları tüm iş ve hizmetlerini büyük bir özveri ve tam sadakat ile yaptıkları için ülkenin tüm alanlarda daha refah ve mutlu olmasına neden olmaktadırlar.
Bunun en güzel örneği batı ile dikta rejimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerin refah seviyelerinin kıyası ile örnekleyebiliriz…