?>

TÜM İNSANİ DEĞERLERİ PARAYA TAHVİL ETMEK

Mehmet Cevat Kerem

2 ay önce

İnsanların maddi kazanç uğruna inançlarını, kişiliklerini, milli ve manevi değerlerini, vicdanlarını, geleneklerini ve kültürlerini feda etmesi, günümüz toplumların en büyük ahlaki problemlerinden biri haline gelmiştir.

Tüketim kültürünün yükselişiyle birlikte, maddi başarıya olan yönelim, bireylerin toplumsal ve bireysel değerlerinden sapmasına neden olmuştur. Bu durum, ekonomik refahın insan yaşamındaki önemini artırırken, manevi ve etik değerlerin göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Dünyalık için söz-namus kavramları bir içim su gibi içilebilmektedir.

Birçok insan için inançlar, milli ve manevi değerler hayata anlam katan temel taşlardır. Ancak, günümüz insanlığı inançlarını, değerlerini çoğu zaman ekonomik çıkarlar doğrultusunda feda ettikleri görülmektedir.

Özellikle bazı sektörlerde, dinî semboller ya da gelenekler kullanılarak ürün ve hizmetler daha çekici hale getirilmektedir.

İnancın, millî duyguların ticarileştirilmesi, bireyin ruhsal ve etik bir sorgulama yaşamadan, sadece maddi kazanç peşinde koşmasına yol açmaktadır. Süreçte, kişinin kendi inanç sistemi, millî duyguları zayıflanır ve tüm değerlerini menfaat için birer araç haline getirmiş olur. Toplumda gözü doymayan tam bir aç kurtlar sürüsü haline gelmiş olur.

Menfaat uğruna vicdanını feda eden bireyler, etik sınırları çiğneyerek kısa vadeli kazançlar elde etmeye çalışabilirler. Menfaat için her şeyi mubah gören kişilerin artması sonucunda, toplumsal anlamda kişilerin bir birlerine olan güven kaybına ve insan ilişkilerinde yozlaşmasına yol açar. Vicdan, bireyin içsel denetim mekanizmasıdır ve kararlarının doğruluğunu sorgulamasını sağlar.

Ancak, sürekli olarak maddi kazançlara odaklanmak, bireylerin vicdani muhasebeyi bir kenara bırakmasına neden olur. Son günlerde bebek ölümleri için kurulan çeteler veya mafya vari uygulamalar buna örnek gösterilebilir.

Kültür ve gelenekler, toplumları bir arada tutan, geçmişi ve geleceği birleştiren önemli unsurlardır. Ancak, ticari çıkarlar doğrultusunda bu değerler de metalaştırılmaktadır.

Özellikle turizm sektöründe, kültürel miras unsurlarının yalnızca bir tüketim nesnesi haline getirildiği sıkça görülmektedir. Kültürel değerlerin bu şekilde ticarileştirilmesi, onların özündeki manevi anlamın kaybolmasına ve nesilden nesle aktarımının bozulmasına neden olur.

Kültürel erozyon, bireylerin kökenlerinden kopmasına ve kimlik krizlerine yol açarak, toplumsal bağların zayıflamasına neden olduğu gibi gelecek neslin tüm değerlerinden kopmasını sağlar.

Örnek olarak, günümüz gençliğinin kendi ana dilini bile konuşmaktan utanır hale gelmiş olması ve bilmemesinin yanında örf ve geleneklerinden çok uzak bir yaşantıyı tercih etmesi gösterilebilir.

Menfaat odaklı bireyler, toplumsal sorumluluklarını göz ardı ederler.

Sadece kendi çıkarlarını maksimize etmeye odaklanırlar. Özellikle politikada ve iş dünyasında, kişisel kazançlar uğruna yapılan etik dışı uygulamalar, toplumsal yozlaşmayı derinleştirmektedir. Buna da örnek olarak, siyasetçilerin dün söylediklerinin tam tersini yapmaları söylenebilir.

İnsanın inançlarını, kişiliğini, milli ve manevi değerlerini ve vicdanını maddi çıkarlar uğruna feda etmesi, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde derin yaralar açar. Bu durum, insanın manevi dünyasını zayıflatarak, sadece dışsal başarılarla tatmin olma arayışına yöneltir.

Oysaki gerçek anlamda huzur ve mutluluk, maddi zenginlikten çok daha fazla, bireyin vicdanına ve manevi değerlerine sadık kalmasında yatmaktadır.

Bireylerin bu farkındalığı kazanması, sadece kendileri için değil, aynı zamanda toplumun genel iyiliği için de hayati öneme sahiptir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI