?>

NERDE O ESKİ BAYRAMLAR?

MEHMET BAŞARAN

3 yıl önce

 

Haftalar öncesi annelerimiz temizlik yapar, evler misafir ağırlama telaşına girer, yediden yetmişe herkesi tatlı bir heyecan sarardı.

Bayram demek yeni elbise, yeni ayakkabı demekti.

Alınmasını çokça istediğimiz bir giysi ya da oyuncak olursa “Bayrama az kaldı” derdik.

Şimdiki çocuklar gibi her istediğimiz hemen alınmazdı. Belki de bu sebeplen bayramlıklarımız daha bir kıymetli olurdu. Bir hafta öncesi alınan bayramlıklarımızı hemen her gün bir kez giyer bayram gününün provasını yapardık.

Şimdiki gibi her gün “duş alma” fırsatımız olmadığı için arife günü banyo yapar bayramlıklarımız ütülenir, muhakkak yatağımızın başucuna koyardık. Hatta gece birkaç kez uyanır, yerlerinde duruyorlar mı diye kontrol ederdik.

Yeni elbiselerimize mutlulukla bakar ve heyecanla sabahı beklerdik.

Bayram sabahı erkenden sevinçle kalkar uyku almamış mahmur gözlerle de olsa babalarımızla bayram namazına gider, namazdan sonra mezarlıkları ziyaret ederdik.

Daha sonra büyükten küçüğe doğru akraba ziyaretlerine başlardık. Eskiden aileler geniş olduğu için önce dedelerden ninelerden başlanır elleri öpülür, gönülleri hoş edilirdi.

Apartman daireleri çok yaygın olmadığı için hemen her evin penceresinden çocuk sesleri duyulur, bütün mahalleli birbiriyle bayramlaşırdı.

Bütün kapılar açık, ev ev dolaşırdık. Kolonya kokuları birbirine karışırdı ellerimizde. Neşe ve mutluluk taşardı sıcacık gönüllerde…

 Eskiden bayramlarda hisler ortak olur, insanlar birbirleriyle daha çok etkileşim kurardı. Bayram demek; paylaşım, etkileşim, dertleşelim demekti. Yani daha çok duygunun ön planda olduğu zamanlar ve mekânlar vardı.

Gariplerin, yetimlerin yaşlıların kapısı daha çok çalınırdı.

Eskiden Bayramlar çocuklar içindi de biz mi çok büyüdük?

Yoksa gerçekten de kaybettiğimiz değerlerin arkasından üzülmekten başka çaresiz mi kaldık?

İnsanın saniyede 360 derece değişip dönüştüğü her döndüğünde de kırklarca takla attığı bir zamanda Bayramların da değişip dönüşmesini elbet de görecektik.

Apartman hayatıyla kopan komşuluk ilişkileri, misafir ağırlamaktan rahatsız olan ev hanımları ve sıcacık muhabbetlerden elektronik ortamlara geçişin sağlanmasıyla yaşlıların kapısı çalınmaz oldu.

Çocuklar dedelerinin ninelerinin kucağındaki sevgiye hasret kalırken ziyaretler telefonlarda görüntülü olarak yapılacaktı.

Bunca ulaşım ve iletişim araçlarına rağmen insanların birbirleriyle olan iletişimi azaldı.

Bayramlaşmalar sosyal paylaşım ve toplumsal etkileşim alanı iken şimdilerde daha çok bireyin etkileşim alanına dönüştü, aileler küçüldü.

Akraba ziyaretinden çok uzak tatillere çıkma hevesi daha bir hâsıl oldu. Yüz yüze görüşmek, dokunmak, sarılmak, paylaşmak yerine “Google’den aldım sana gönderdim” mesajları yayılır oldu.

Basmakalıp mesajlar çoğumuz için bir hatırlama aracı görülse de bayramın anlam ve önemi ile uyuşmamakta aynı zamanda karşımızdakine “Sen benim için sıradan birisin seni arama sorma gereği duymuyorum”  demekten öte bir şey değildir. Kopyala yapıştır mesajları atmak meziyet değil eziyettir bu eziyeti de çektirmeyin kendinize…

İki yıldır insanlığa hayatının anlamını sorgulatan pandemi sürecinden sonra kavuşuyoruz yeni bir bayrama… Bu süreçten derslerimizi aldık mı bu bayram bizim için daha bir anlamlı olur mu bilmiyorum.

Bildiğim şu ki; varlıkla kaybettiğimiz mutlulukları arıyoruz şimdilerde ve hâlâ o eski bayramların özlemi var içimizde. Şairin dediği gibi;

Çocukluğumuz muydu bayramları güzelleştiren,

Yoksa bayramlar mı daha güzeldi eskiden

Yeni şeyler almak mıydı bizleri mutlu eden,

Yoksa yeninin kıymetini mi bilirdik biz eskiden.

 Yüreğimiz buruk, bir yanımız eksik çoğumuzun. Gitmek isteyip de gidemediklerimiz, kavuşmak isteyip de kavuşamadıklarımızla. “Uzak olan yakına hasret, yakın olan uzağa.

Giden kalana hasret, kalan vuslata. İnsan vefaya hasret, insan insana…” Adı var tadı yok şimdi bu bayramların…

Özlemini duyduğumuz bayramları yaşamak dileğiyle Hayırlı Bayramlar diliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI