Daha önceki makalemden anlattığım gibi, ben bundan sonra büyük yerden gelen, umudun, desteğin ve yaşama bağlanma arzusunun büyümesi ile başka bir alanda savaş vermeye başladım.
Daha fazla umut daha fazla çaba ile biran önce hayata bağlanma arzusu! Ben bundan sonrası için en iyi şekilde hasarsız ve iş bırakmadan nasıl toplanırım hesabı içinde, kendimi hastane ve diğer yetkililerin yönlendirmesine bırakmıştım.
Nöroloji doktorunun verdiği talimat gereği, yolum hep merak ettiğim ve birçok kişinin girip, oradan ise mezara yol aldığı, yoğun bakım ünitesine doğru hızla yol alıyordum.
Hayat, yaşam ve tüm ilişkilerim eliminden alınmış, sedye üzerinden bu kapıdan diğer kapıya, bu kattan diğer katta ve en sonundan asansörlerden de çıktından sonra direk dört gönümü geçireceğim, herkes çok endişeli ve çok korkunç olan bu farklı dünyanın farklı ortamına bırakılmak üzere, Nöroloji, IVME yoğum bakım odasına sedyeden sedye nakledilirken…
Tüm elbiselerimin alındığı, kamışıma dost bildiğim ve benim için her türlüğü fedakarlığı yapacak olan Şakir Bey’in suntayı, yerleştirmesi ile nereye ve neye uğrayacağımı bilmediğim bir yerdeyim.
Bilmediğim bir odadayım, yanıma gelen gözleri yarı açık, uykusuzluktan ayakta zor duran, bir bölüm hemşiresi ve bana yaptığı ilk bakım işlemleri…
Telefonumu yanımda bırakmak için altıma gizleyen, gecenin üç kahramanı Sefa, Veysi ve Şakir beni yoğun bakımın o soğuk odasında bırakıp ayrıldıklarına şahit oluyorum.
Tıpkı mezardan alınıp, hesap gönüne cenazeyi teslim eden melekler gibi, bana sanki bundan sonrası biz yokuz diyip, arkalarını dönen mezar başı terkin, dua ve helalleşme ritüeli gibi.
İş bundan sonra yoğun bakımda ve onların beni iyi şekilde izleyerek, yeniden yaşama uyum sağlamama yardımcı olacaklarmış gibi…
Altı kişilik ince uzun ve daracık bir odadayım, her yatan hastanın dünya ile ilişkisi kesilmiş gibi, herkes gün sayıyor, mezar öncesi, morg öncesi ve canını teslim etmeden öncesi son aşama gibi!
Doğrusu ben Batman Bölge Hastanesinin bu yoğun ünitesinin bu kadar, temiz, sağlıklı ve ilgili kişilerin işlettiğini kim anlatsaydı inanmazdım.
Güler yüzlü personeli, oradaki hastaya yardımcı olmak için yarışan, can-ı gönülden çırpınan bir sağlıkçı ekibi ile karşılaştım.
Bu işine odaklanmış ve bu kadar işini severek yapana bir insan kitlesine ilk kez rastladım desem inanın, her şeye rağmen güler yüz ve her ihtiyacı yerine getirmeye çırpınan bir görev aşkı ile çalışma örneği gördüm, yoğun bakımın hemşire ve yardımcılarından, tüm hastalar için aynı çaba ve aynı ilgi.
Bu salonda tüm hastalar çırılçıplak ve tüm ihtiyaçlarını bu salonda karşılamaktalar, küçük ve büyük abdestin, yemek ve içmenin, temizlik ve nefes almanın, tıpkı ahirette olduğu gibi, kadın erkek, iç içe, herkesin kendi önüne baktığı herkesin, yavaş yavaş alışmak zorunda olduğu bazı ilkleri ben bu salonda anladım ve öğrendim!
Burun, ağız, göğüs, kollar ve ayakları farklı tel ve aparatların takıldığı, herkesin güzünün yukarılarda olduğu, kimsenin bir biri ile temasa geçmesinin mümkün olamadığı bir durum ve ortam.
Hijyen yönünden ise tam bir mükemmeliyet, bir hastaya bakılıp ihtiyacı görülürken takılan eldiven ve maske kesinlikle başka iş ve hasta için kullanılmaz, hemen değiştirildiğine şahit oldum.
Hemşireler tarafından günde üç kez altlarının değiştirildiği, herkesin altına bir büyük bezinin bağlanıldığı, herkesin yanında bir sidik torbasının bulunduğu bir ortam.
Sürekli havalandırma ve o elektronik cihazların çalıştığı, sinyal ve alarmların öttüğü bir oda, yemeklerin günde üç kez geldiği yakınları olmayan hastalara ise hemşireler tarafında yedirilen yemekler, içirilen sular!.
Baştan ben olmak üzere, tüm Batmanlılar adına Batman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Bölümü Yoğun Bakım Ünitesi ve onun cefakar elamanlarına, vefakar doktorlarına, Acil ekibine ve 112 Ambulans servisine şükranlarımı sunarım.