?>

İDEOLOJİK SAPMALAR…

Mehmet Cevat Kerem

2 yıl önce

Türkiye’de yaş ortalaması özellikle 40 ve üzeri olan insanların geçmiş ile günümüz sosyolojik, siyasi toplumsal atmosferi birlikte değerlendirip karşılaştırdıklarında, çok enteresan değişimlerin olduğunu, yok be diyebileceğimiz kaymaların normal karşılandığını rahatlıkla görebileceklerine inanıyorum.

Türkiye’de bir çok farklı ideolojik tabana sahip toplumsal kesimler yıllarca uğruna siyasi mücadelesini verdikleri, bedel ödedikleri tezleri, bugün savunur hale geldiklerini görmek çok şaşırtıcı değil mi?

Yoksa sadece bana mı öyle gelmektedir?

Örneğin, bir yanlış dile getirildiğinde, tamda yıllarca kendilerince yanlış yaptığı için karşı çıktıkları gücü örnek verirler. Arkadaş madem sizde onlar gibi aynı yanlışı yapacak idiyseniz, neyin kavgasını verdiniz değil mi?

Kimlerin kiminle zıt kutuplarda iken nasıl ve neden birlikte olabildiklerinin cevabını bulmak çok zor bence….Yada yıllarca neyi savunuyorlardı ,şimdi ise neyi? Bu gibi soruları çoğaltmak mümkündür.

Geçenlerde sosyal medyada sık karşılaştığım konuların başında, Üniversitelerde açılan Kürtçe dil bölümleri ile onlar için milli eğitim bakanlığının açmış olduğu kontenjanların sorgulanmasıydı. Şu bir gerçektir ki, bir dilin eğitim ve ticaret dili olmaması durumunda, zamanla işlevini kaybedip yok olacağı bilimsel bir gerçekliktir.

Ancak, tüm tolumda üzülerek şunu görmekteyiz.

Aslında hepimizde gönüllü bir asimilasyon hevesi vardır. Çoğumuzun kendi dilimizden utanır şekilde yaşamayı tercih ettiğimiz görülmektedir.

Örneğin, devlet varsın okullarda Kürtçe eğitim izni vermesin, peki biz neden kendi evimizde dilimizi konuşmaz olduk? Devlet hiç kimseye evinizde, yolda cadde de, cafede ticarette dilinizi konuşmayın diye bir yasak koymamıştır. Yani, okulda eğitim dili değil bahanesinin arkasına sığınıp bu dili gönüllü olarak terk ettiğimizi inkâr mı edeceğiz? Tamam, eğitim dili olması olaya farklı bir güzellik katacaktır. Toplumda artık bu dilin konuşulmaz hale geldiğini ve yeni neslin bu dili artık bilmediğini kim inkâr edebilir ki?

O zaman, yıllarca kim neyin mücadelesini verdi diye sormak, yanlış mı olur? Devlet varsın okullarda eğitim dili yapmasın, siz kendi dilinize sahip çıkmıyor ve çocuklarınıza öğretmekten utanıyor iseniz, devlet okulda birkaç saatlik eğitim izni verse ne olur ki?

 Türkiye’deki ticarethane ve işletmelerin unvanlarına bir bakın lütfen. Özellikle batı bölgelerindeki Ünvarların nerede ise tamamı hep yabancı.

Sorsan, birde en milliyetçi olduğunu söyleyen bölgeler yine oraları…

Dilin dışında yıllarca İslami yaşam koşullarının engellendiğinin tezine karşı mücadele veren toplumsal kesimlere bir bakalım. Türkiye’de Müslümanlık o kadar sembolleşmiş ki, asıl İslam’ın özü konuşulmaz hale gelmiştir. İslam, daha çok semboller üzerinden konuşulmakta ve değerlendirilmektedir.

Yıllarca İslam adına sembolleşen en önemli simge başörtüsü olmuştur.

Geçmişte başörtüsü zulmü yaşanmış ve buna karşı da, insanlar haklı mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Başörtüsü Müslümanların büyük ekseriyetleri tarafından bir zorunluluk olarak değerlendirilip savunulur iken, acaba asıl dinin direği dediğimiz İslam’ın diğer önemli kuralları konusunda aynı bilinçlenme, bunun üzerinde yoğunlaşma ve insanları o konularda daha dikkatli olmaları gerektiğinin mücadelesi verilmiş midir? Örneğin, Her gün gittikçe namaz kılan insan sayısının azaldığı söylendiğinde EEE başörtüsü serbest bırakıldı ya… cevabı verilir. Ya da her geçen gün alkol, uyuşturucu kullanımı arttı, boşanma olayları aldı başını gidiyor denildiğinde  yine …. EE başörtüsü serbest ya…

Toplumun ve devletin temel direği olduğu söylenen, adalet bilincini ne kadar özümsemiş durumdayız?

Özellikle hak ve hukuk alanında ki gerilemeler noktasında ne kadar samimi ve duyarlıyız? Müslüman toplum olarak hakkı, hukuku ne kadar önemsemişizdir?

Oysaki ahirette Allah’ın af etmeyeceği tek şeyin kul hakkı olduğunu bildiğimiz halde, bu konuda İslami duyarlılığın gereği olarak insanlar ne kadar bilinçlendirilmiş ve bu konuda mücadele verilmiştir?  İslam’ın özünün adalet olması gerektiği söylendiğinde, EEE başörtüsü bugün serbest ya cevabı verilir…

Acaba günümüzdeki başörtüsü ve tesettür giyim modası adı altında gelişen moda ve kozmetik kültürü ne kadar İslamidir? Tabi ki burada herkesi aynı kefede görmek ve değerlendirmek insafsızlık olacaktır. Dinin emrettiği örtünme biçimine uyanları bundan tenzih ederim.

Örtünmeyenlere de en ufak bir sözümüz de yoktur. O, onların takdirine kalmış bir konudur. Asıl değinmek istediğim husus bazı moda ve kozmetik perestlerce örtünün anlamsızlaştırıldığı konusudur. Yıllarca şu anki modanın yaşam bulması için mi mücadele verdiler?

Yâda İslam’ın bir gereği olan başörtüsü üzerinde gerekli hassasiyet gösterilir iken, zenginleşme ile gelir düzeyi artan toplumumuzda İslami olamayan bir tüketim alışkanlığı içinde yaşayanlar ne kadar samimidirler? Oysaki yaşam tarzımızda mütevazı, lüksten uzak bir şekilde yaşamak gerekmiyor muyuz? Ya da tüketim de israfın yapıldığı söylendiğinde, EEE okullarda başörtüsü serbest ya… şeklinde cevap verilir.

Buradaki asıl gaye herhangi bir partiyi, cemaati, vakfı töhmet altında bırakma veya ortaya çıkan olumsuzluğu onlara yığma değildir. Ortada varsa bir suç, birey ve toplum olarak hepimiz bir bütün olarak suçluyuz.

Din hepimizin ise, herkes bundan mesuldür.

Yani, şu anki örtünme ve başörtüsünün tamamen kozmetiğe boğulduğunu söylemek çok yanlış olacak mı?

Tamamen  ‘kozmetik Müslümanlık’ söz konusu... Mesela bir Müslüman için adalet mi, namaz mı önce gelir, tesettür mü? Bence ilk önce namaz ve adalet duygusunun  gelmesi gerekir.

Peki, bugün tesettürlülerin yüzde kaçı namaz kılıyor? Kısacası bugün tesettür de, modern tüketimin kölesi haline gelmiştir. Böyle bir tüketim, İslâm’la ne kadar bağdaşıyor acaba? Uzun lafın kısası, kim neyi, neden, niçin yıllarca savundu, mücadelesini verdi.

Yorum ve takdir sizlerin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI