Son 30 yılda Türkiye’deki bürokrasinin yapısı, nüfus artışıyla orantısız bir biçimde büyüyen devlet memuru sayısı ve dijitalleşme süreçlerine rağmen çözülmeyen yapısal sorunlar, toplumsal yozlaşma, adalete olan güvenin azalması, yüksek siyasi ve bürokraside işlerin danışmanları üzerinden yürütülmesi ve bu işler için komisyonların alınması komisyonculuğun artışına neden olmuştur.
Nerde ise tüm okkalı işlemlerin aracılar üzerinde yürütülmesi, devlet yönetiminde liyakatsız atamaların olması nedeni ile devlet kurumlarının işleyişinde ciddi aksaklıkların doğmasına neden olduğu gözlemlenmekte, işlerin hızlı ve verimli bir şekilde yürütülmesi bir türlü sağlanamamaktadır.
Bu durum, toplumda "iş bitirme" kavramının yaygınlaşmasına, resmi işlerde aracılık yapan ve komisyon karşılığında işleri hızlandıran kişilerin önem kazanmasına yol açmıştır.He ne kadar devlet memurları sayısının nüfus artış hızına kıyasla orantısız bir şekilde arttığı bir gerçek olsa bile , bu artış, devlet işleyişine hız ve verimlilik kazandırmamıştır.
Bunun aksine, devlet kurumları arasındaki koordinasyon eksiklikleri, liyakatsiz atamalar ve torpil kültürünün yaygınlaşması, bürokrasiyi daha da tıkanır hale getirmiştir.
Özellikle iş bilmeyen, yetersiz eğitimle göreve gelen memurlar, vatandaşların taleplerini zamanında karşılayamamakta ve devletin sunduğu hizmetlerde ciddi gecikmelere neden olmaktadır.Bu durum, vatandaşlar arasında farklı bir işleyişin doğmasına, işlerini başka yöntemler ile hal etme yollarını seçmelerine neden olmuştur: Komisyonculuk (iş bitirici); artık toplumda birçok insanın, resmi kurumlarda işlerini takip etmek ya da sonuçlandırmak için aracılara başvurmakta, bu aracılar da komisyon karşılığında işleri halletmektedir.
Toplumda o kadar rağbet edilir hale gelmiş ki, insanlar birbiriyle kurduğu en basit ilişkilerde bile "selam verme" gibi bir çıkar ilişkisine dönüşmüş tam bir yozlaşma iklimi meydana gelmiştir. Bürokrasiye güvenin azalması ve işlerin "bağlantılar" üzerinden yürümesi, toplumda ciddi bir adalet ve güven bunalımına neden olmuştur.
Özellikle topluma mal olmuş davaların toplumsal vicdanı yaralayıcı şekilde sonuçlanıyor olmaları buna tuz biber ekmektedir.Son yıllarda Türkiye’de devletin e-dönüşüm süreci kapsamında birçok hizmet elektronik ortama taşınmış olsa da, bu dönüşüm, beklenen hız ve etkinliği sağlayamamıştır.
E-Devlet uygulamaları, teorik olarak vatandaşların işlemlerini hızlı ve kolay bir şekilde yapabilmesi için devreye sokulmuşken, birçok işlem hâlâ fiziki ortamda çözüme kavuşmakta ve arka planda manuel müdahaleler gerektirmektedir. Bu da, işlerin yine yavaş işlemesine ve dijitalleşmenin etkisiz kalmasına yol açmaktadır.Dijitalleşme ile birlikte, işlerin hızlanacağına dair beklentiler olmasına rağmen, devlet kurumlarındaki işleyişte görülen hantallık, vatandaşların bürokratik işlemlerinde aracılara(komisyonculara) başvurmasına zemin hazırlamaktadır. Bunun sonucunda, iş takipçiliği ve komisyonculuk, iş dünyasında ve toplumsal ilişkilerde olağan bir süreç olarak benimsenmiştir. Buda toplumun ne kadar çürüdüğünün en basit işaretidir.Bürokrasideki bu işleyiş bozukluğunun en önemli nedenlerinden biri, liyakate dayanmayan atamalar ve torpilin yaygınlaşmasıdır. Niteliksiz kişilerin önemli görevlere getirilmesi, devlet kurumlarında bilgi ve beceri eksikliğini doğurmuş, bu da işlerin yavaşlamasına ve karmaşıklaşmasına neden olmaktadır.
Devlet kurumlarında adil ve liyakata dayalı bir atama sürecinin sağlanamaması, insanların devlet memurlarına ve sistemine olan güvenini zedelemekte ve toplumsal adaletsizliği derinleştirmektedirMevcut toplumsal yapımıza bakıp bu hastalıktan kurtulacağımıza olan inancım yoktur.
Yazıyı bir Hadis-i Şerif ile bitirecek olursak "Siz nasıl olursanız sizin idarecileriniz de öyle olur. (Siz) nasılsanız öyle idare edilirsiniz”