?>

EĞİTİMDE AKIL TUTULMASI VE ÜNİVERSİTELERİMİZ...

Mehmet Cevat Kerem

2 yıl önce

Günlerdir TV ve sosyal medyada sizlerde görmüşsünüzdür. Çocuklara verilen veya verilecek yemek yardımı ile ilgili olarak, kimisi alabiliyor ya da alamıyorların hikâyesini…

Bizler millet olarak taklit yapma noktasında o kadar üstün maharetlere sahipken, eğitim mevzusunda ise sınıfta kaldığımızı söyleyebilirim.

Eğitim ve öğretim ile ilgili olarak,  yöntemlerin ve bakanların sık sık değiştirilmesi, vb. gibi nedenlerden dolayı, eğitim öğretimin tamda bir deneme yanılma tahtasına dönüştüğünü rahatlıkla görebilmekteyiz.

Ben eğitimci değilim. Yalnız aklımın kesinlikle almadığı bir konuyu sizlere arz etmeye çalışacağım. Lise ve orta öğretimde, öğrencilerin sabah okula geç gitmeleri ve eğitim sürecinin birkaç dersinin öğleden sonraya sarkmasını anlamış değilim.

Çocukları öğle aralarında okul kantinlerindeki sınırlı sayıdaki yiyeceğe mahkûm etmek, ne kadar akıl ve vicdana sığabilir ki?

Her gün en düşüğü 15-20 TL arasında değişen fiyatlardaki yiyecekleri alabilenler olduğu gibi, alamayan sayısız sayıda öğrencinin olduğu ve birçoğunun öğle aralarını aç geçirerek günü kapattıklarını kimse görmüyor mu?

Birden fazla öğrencisi olan aileleri düşündüğümüzde bunun maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu kimseler görmüyor mu? Buna servis ücretlerini de ilave ettiğinizde, aileye olan maliyetini siz varın hesaplayınız…

Birde öğrencinin tam gün okulda kalmasına sebep olmak ne kadar sağlıklıdır?

Bizim zamanımızda uygulanmakta olan sabahçı-öğlenci diye tabir edilen sistemin hem sağlıklı hem de daha faydalı olduğuna inanıyorum.

Çünkü çocukların erken saatlerde kalkmaları onları daha dinç tutmalarını sağlarken, öğleden sonra eve gelip, evde yemek yemeleri ve ufak bir istirahat sonrasında verilen ödevlerini yapmaları ya da ders çalışmaları zamanın iyi kullanılmasını sağlanmış olur.

Örneğin, bizler yurtta kaldığımız dönemlerde, sabahçı olduğumuzda, öğlen yemeğini yedikten sonra adına etüt dediğimiz zorunlu ders çalışma saatleri sayesinde derslerimize çalışırdık.

Öğlenci olduğumuzda ise, sabah kahvaltısından okula gideceğimiz saatlere yakın zamana kadarda yine derslerimizi yapıp öğlen yemeğini yedikten sonra öyle okula giderdik.

Yani zamanı mükemmel bir şekilde kullanırdık.

Şimdi ise, öğrenci okula geç gitmekte, bir iki ders için öğlen yemeğini evde değil okul kantinindeki abur cubur şeklindeki yiyecekler ile sağlamaya çalışmakta ve eve gelinceye kadar ki süreyi de hesapladığımızda nerde ise, tüm gün okuldaymış gibi geçip gitmektedir.

Zaman israf olduğu gibi öğrenci eve geldiğinde yeteri kadar dinlenememektedir.

Diğer bir önemli konuda, bu yöntemin daha fazla okul yapmaya vesile olduğu, büyük kaynakların heba olmasına neden olduğu ortadadır.

Mesela sabahçı-öğlenci sisteminde 3000 öğrencinin gidebileceği bir okulda, şu anki mevcut sistemde ise 1500 öğrenci gidebilmektedir.

Kim ne derse desin bu yöntemi ne aklım nede vicdanım almış değildir. Bunun acilen değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Uzun bir zamandan beri gündemde olan diğer bir önemli meselede, çok sayıdaki Üniversitenin nerde ise birer aile şirketine dönüştürüldüğünün görülmesidir.

Bir bakıyorsun tüm aile cümbür cemaat üniversitede çalışmaya başlamıştır.

Liyakatin her yerde olması elbette ki çok önemlidir.

Ancak, Üniversitelerde olmaması demek, bir ülkenin ana damarına dinamit koymak ile eşdeğer olduğuna inanıyorum.

Dünyadaki üniversitelerin sıralamasına bakıldığında ilk 800 ün içinde bile ancak bir iki tane üniversitesi olan bir ülkenin öğrencileri ne kadar yaratıcı fikirler geliştirebilirler ki?

Zaten her yerde yandaşlık ve adam kayırma alenen açık açık yapılmaktadır.

Yani, biraz insan ufaktan ufaktan yapar ki, belki birazcık utanır…

Yok yok, oda yok olmuştur. Üniversiteler iş bulma merkezlerine dönüşmüşlerdir.

Çok az sayıdaki üniversitenin böyle olmadığını söyleyebiliriz.

Hepsinin günahını almayalım…

Neyse, az ya da çok şey söyledim.

SADECE EL VİCDAN DİYORUM.

YAZARIN DİĞER YAZILARI