?>

DOĞRU YOL

MEHMET BAŞARAN

1 yıl önce

Anadolu’nun ücra köşelerinden bir köye yeni atanmış imam, köydeki camide ilk cuma hutbesini vermek üzere minbere çıkmaya hazırlanıyordu ki köyden akli dengesi yerinde olmayan Salih caminin kapısından içeri girmiş imam'a şöyle sesleniyordu. "Hocam! ne olur izin verin de bugün cuma hutbesini ben okuyayım. Söz veriyorum,  fazla uzatmayacam, kimseyi de rahatsız etmiyecem yeter ki izin verin de şu hutbeyi bugün ben okuyayım".

Salih, imam ve  cemaatin şaşkın bakışları arasında ısrarını sürdürse de imam Salih'e izin verip vermeme de tereddüt yaşıyordu. Çünkü imam köye henüz yeni gelmiş köylüyü de Salih'i de tanımıyordu. İzin vermesi durumunda Salih'in cemaati rahatsız edecek bir söz ya da davranışta bulunmasından endişe ediyordu.  Bu endişesiyle Salih'e usulca söylenmeye başladı. "Salih kardeşim! yoğun ısrarına karşılık seni kırmak istemem ancak bugün hazırlığımı yaptım. Bak hutbe kağıdım da elimde tam da minbere çıkıyordum. Bugün cumamızı kılalım ama sana sözüm olsun ki başka bir cumaya sana izin verecem o zaman minbere çıkar hutbeyi sen okursun cemaatte şahit olsun."  Bu sözler üzerine Salih ikna olur ve namaz kılmak üzere cemaatin içine saflara dahil olur....

Aradan iki ay geçmiş soğuk bir kış gününde köyde cenaze vardır. İmam cenazeyi defin etmek üzere köylülerle mezarın başında toplanmış oradaki köylüler mezarı kazmış cenazeyi mezarın içine alıyorlardı ki Salih mezarlığa imamın yanına gelmiş. İmamın karşısına dikilip, " Hocam! Hatırlarsanız bana minberde hutbe okuma sözünüz vardı. Gel bugün cuma hutbesi yerine bu cenazenin telkin duası’nı okumama izin verin de sözünüz yerine gelmiş olsun. Cuma hutbesine izin vermediniz bari şu telkin duasına izin verin hocam." İmam bir kez daha irkilmiş Salih'in ısrarları karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. İmam bir anda içindeki sese de kulak vererek Salih'in bu denli içten ısrar edişinde saklı bir hikmetin olduğunu sezmiş ve telkin duasını okuması için Salih'e izin vermişti. Bu durum Salih'i çok memnun etmişti ki imam'a dönüp hocam! merak etmeyin bu soğuk havada sizi de köylüyü de burda fazla tutmayacam vaktinizi de almayacam. Çok kısa iki şey söyleyip gidecem. İmam ve köylü mezarın başında Salih'e dikkat kesilmiş söyleyeceklerini can kulağıyla dinliyorlardı. Salih mezarın başına gelerek ölüye seslenir: Ey ........'in oğlu .........! sana çok kısa sadece iki şey söyleyeceğim, Bir: "EMROLUNDUĞUN GİBİ BİR HAYAT YAŞADIYSAN" Korkma yerin güzeldir.  İki: " EĞER BU DÜNYADA VERDİYSEN ÖBÜR DÜNYADA ALACAKSIN, BU DÜNYADA ALDIYSAN ÖBÜR DÜNYADA DA VERECEKSİN " Allah yolunu açık etsin Allah yardımcın olsun ey mevta…" deyip oracıktan uzaklaşır…

Bu sözlerin ardından imam ve köylü adeta bıçak gibi kesilmiş, Salih'in sözleri üzerine tefekküre dalmışlardı. İmam toparlanmaya çalışsa da sözlerin etkisinden kendine gelemiyordu. Dini vecibe tamamlansın diye telkin duasının arapça okunması gereken kısmını okumuş ve köylüye şöyle sesleniyordu. “Vallahi eğer ki anladıysak Salih'in bu iki sözü bize ders ve nasihat olarak yetecektir. Bu sözlerin üzerine daha söylenecek başka bir şey yoktur.”

 Yaşanmış bu gerçek hadiseden payımıza düşen birkaç cümleyi de ilave etmek istiyorum. 

Kısacık bir öyküdür hayat; uğruna upuzun acılar dertler çektiğimiz…

Nefes nefese koşarken yokuşların sonundaki yok oluşları unuttuğumuz…

Dünya meşgalesinde, kariyer planlamasında emellerimize doğru koşarken, ecelden bihaber yaşadığımız…

Bu öyküde bir de “Salih” olmak “salihçe” yaşamak vardı...

İnsanlar tarafından deli bilinip Allah katında  veli olan...

"Emrolunduğu gibi dosdoğru "  yaşamaya çalışan…

Eğilmeden bükülmeden, kırmadan incitmeden, kimseye demeden, kimseye değmeden, kimseden olmadan, kimseden ummadan sadece insanca yaşamaya çalışan, sahne-i dünyada rolünü insanca tamamlayan, bu dünyada verip öbür dünyada almayı murad eden bir kul olmak vardı…

Maskesiz gerçek bir yüzle, makyaj reklam ve kostümlere mahal vermeden, fani zevklere meyletmeden, sonu vuslat olan özlem ve hüzünlerde ebedi mükâfatlar için yola çıkmak, maşukun yolunu aşkla beklemek ve son nefeste Azrail’e hoş geldin diyerek göçüp gitmek vardı bu dünyadan…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI