?>

DİNİ VE ÇEVRECİLİK

Mehmet Cevat Kerem

7 yıl önce

Özellikle  son günlerde Paris iklim şartı sözleşmesi adını televizyonlarda sık bir şekilde duyuyoruz.Yeni ABD başkanının  seçilir seçilmez ,ABD nin Paris iklim şartını askıya aldığını açıklamıştı.Almanya’da düzenlenen G20 zirvesinde diğer tüm ülkeler Paris iklim şartına uyacaklarını tekrarlamış,  yalnızca ABD nin  uymayacağı tekrardan dile getirilmiş olduğu açıklanmıştır.

         Ülkemizde de  son yıllarda çevrecilik, çevre temizliği, çevreyi korumak, ekolojik dengeye zarar vermemek gibi konular basın yayın organlarında çok sık yer almakta ,hatta bu konularla ilgili dernek ve vakıflar kurulmaktadır. Bu amaca yönelik söz konusu sivil toplum örgütleri insanlarımızın dikkatlerini konuya yoğunlaştırarak bir çevre bilinci oluşturmak için çeşitli faaliyetler yapmaktadırlar.Ayrıca dünya genelinde de bir çok uluslararası çevre derneğinin veya kuruluşunun olduğunu da biliyoruz.

Zaman zaman toplumlar çevreyi korumak adına çeşitli dini argümanları kullanmış, dini kitaplardan konu ile ilgili nakiller yaptıklarını görmekteyiz.Onun için toplumda insanlarımızı motive eden, dikkatlerini çeken çeşitli dinamikler vardır ki bunların başında din gelmektedir.Yani burada amaç dinin etkinliğinin kullanılarak toplumdaki yanlışlıkların düzeltilmesi, insanların bir nevi eğitilmesidir. Zaten bütün dinlerin ortak ve yegane hedefi insanları eğitmektir. Çevrecilik konusunda da dinimizin bu etkinliğinden pekala yararlanılabilir.

 

ABD nin Paris iklim anlaşmasına uymayacağını beyan etmesi çok vahşi ve zorba bir karar olduğu görülmektedir.Yeni ABD başkanının ülkesini idare etme tekniğinin bir şirketi idare etme şeklinde yürütmeye çalıştığı görülmektedir.Çünkü karar alma kriterini kar veya zarar üzerinde kurduğu her şeyde fayda sağlanması gerektiği noktasında ısrarcı olduğu açık ve ortadadır.

 

Çevrenin korunmasına yönelik olarak ,bütün din ve inançlarda gerekli uyarıların yapıldığı görülmektedir.Özellikle bu uyarı İslam dininde daha çok net görülmektedir. Evrende, canlıların yaşayabilmesi için en uygun ortamın oluşturulduğu tabii bir düzen mevcuttur. Bu düzen Allah tarafından yaratılmış ve bize bahşedilmiştir. (Bkz. Kur`an, 14/32; 16/12, 14; 22/65; 29/61; 31/20; 35/13; 39/5; 45/13) Bu, Allah`ın insana verdiği değerin bariz bir göstergesidir. Kur`an-ı Kerim yeryüzü ve gökyüzündeki canlı cansız bütün varlıkların belli bir ölçü ve dengeye göre yaratıldığından beyan ederken (Hicr 15/16-20; Kamer 54/49), insanın tabiattan faydalanma esnasında bu ölçü ve dengeyi bozmaması gerektiğine de dikkat çekmektedir (Rahman 55/7-12). Tabiattaki her türlü nimetten insan elbette faydalanacaktır. Ancak nimetlerden faydalanırken tabii dengenin bozulmaması, tabiatın kirletilmemesi esastır. 

 

Bilinmelidir ki, çevreye zarar vermekle insanoğlu aslında bindiği dalı kesmektedir. Doğayı sorumsuzca tahrip edenler, çevreyi umursamaz bir tavırla kirletenler, evrendeki sınırlı nimetleri hor kullananlar, tabiatı düşüncesizce tahrip edip kirletenler de kendi yaptıklarının cezası olarak kendilerini yaşanmaz bir dünyanın içinde bulacaklardır.Dolayısı ile günümüzde teknolojik gelişmeyi sağlamış olan ülkelerin mevcut ekonomik sömürünün yanında ,diğer toplumların yaşam hakkına da girdiklerini görmekteyiz.

 “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettiklerinin bir sonucu olarak yeryüzünde bozulma başladı. Belki dönerler diye Allah (c. c. ) yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır”(Rum 30/41)

ayetiyle yaptıklarının bir cezası olduğunu vurgulamaktadır. Hava ve suların kirliliği, dünyanın yeşilsiz bırakılarak çölleştirilmesi, ozon tabakasının delinme tehlikesiyle karşı karşıya kalması bunlardan bazılarıdır. Fakat bu sonuçlar, insanlar için bir sürpriz, bir kader değil, kendi yaptıklarının doğal bir sonucu, kendi ektiklerini biçmeleridir. Toprağımızı çoraklaştıran, nehirlerimizi, göllerimizi kurutan, denizlerimizi balıkların bile yaşayamayacağı bir kirliliğe büründüren sanayi atıklarının, şehirler kurma adına ormanları talan etmenin, medeniyet adına üretilen fakat havaya zarar veren unsurların tedbiri alınmadığı takdirde karşımıza çıkacak olan manzara bundan başkası değildir.

 

Ekonomik alanda dünyayı  sömüren bu zalim ve barbar toplumlar ,yetmiyor gibi dünyanın yaşanmaz hale gelmesinde de baş rol oynadıkları ortadadır.Biz Müslümanlar olarak İnsanlığın önünde bir ışık olan Yüce dinimiz İslam`ın, dinî alan kabul edilen sadece inanç ve ibadet konularında bizlere bir takım görevler yükleyip de hayatın diğer alanlarını boş bıraktığını düşünülmemeliyiz. 

 

Kur`an-ı Kerim, Allah`ın yeryüzünü imar görevini insana yüklediğini beyan eder. Bir ayette

“Sizi yeryüzünde yaratıp, orayı imar etmenizi dileyen Allah`tır”(Hud 11/61)buyurulmaktadır. İslam bilginleri bu ayete dayanarak, meskenlerin yapılması, su kanallarının açılması, ağaçlandırma çalışmaları gibi imar işlerinin topluma farz ( Allah’ın yapılmasını istediği kesin emri) olduğunu söylemişlerdir. İnsan tabii veya dini bir görev olarak elbette ki yeryüzünü imar edecektir. Ama bunu, tabiatı tahrip etmeden yapmalıdır. Müslüman ahlakı bunu gerektirir.

 

Tabiatı sevmeyi, çevreyi korumayı ve temiz tutmayı bir bilinç haline getirmenin Müslümanlar için dini bir emir, bir ibadet olduğu ortadadır. O halde dindar Müslümanlar bir nevi Allah’ın kendilerine emaneti olan çevreye ve çevreciliğe sahip çıkmalı ve bu bilinci yaygınlaştırmalıdırlar.

Müslümanlar olarak teknolojik,ekonomik ve sanayi   gelişmelere ayak uydurmada hızlı davranmalı, bunu yaparken de çevremize zarar vermemek adına  en azami derecede dikkat göstermeliyiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI