İnsan sosyal bir varlıktır. Öyle ki ,tarihin yazılı veya yazılı olmayan en eski dönemlerine gidildiğinde bile insan varlığının bir toplum içinde cereyan ettiğini görürüz. Küçük veya büyük insan toplulukları insanoğlunun yeryüzündeki varoluşunun vazgeçilmez görünümünü oluşturmuştur. İnsanın bu durumu değişik dönemlerde bazı sosyologlar veya sosyal düşünürler tarafından üzerinde ciddiyetle durulmuş bir konu olmuştur. Özellikle insanların birbirinin kurdu olduğu izlenimini verecek kadar çatışma ve toplumsal huzursuzluk içinde yaşadığı ,insanların sürekli birbirleriyle çatışma, rekabet ve düşmanlık halinde bulunduğunu görebiliyoruz. “insan insanın kurdudur” ifadesinin arka planında insan toplumlarının geçmişten gönümüze sergilemiş oldukları tavırlar bu sözcüğü çok haklı çıkardığını özülerek söyleyebiliriz. Burada sorulması gereken husus, insanların iyi-kötü olup olmadıkları konusunda din ne kadar belirleyici olmaktadır? Yada, kime göre, kim ,ne kadar iyi veya kötüdür nitelemesi veya kriteri oluşmaktadır? Ne kadar eski zamanlara kadar gidilebilse orada insanların küçük veya büyük toplumlar halinde yaşadıkları görülür.İnsanların bir toplum halinde yaşadıkları bütün durumlarda ölesiye ve öldüresiye bir rekabet içinde bulundukları dini ve tarih kitaplarında yazılıp çizilmiştir. Yani bir bakıma insanın bir doğası varsa bu doğa tartışılmaz bir biçimde onun bir toplum halinde yaşıyor olduğu gerçeğidir. İnsan kelimesinin kendisi bile ancak başka bir insanın varlığıyla bir anlam kazanıyor. O yüzden insan ancak başka insanın varlığıyla insan olabilen bir varlıktır. Doğada tek başına büyümüş insan örnekleri sadece filmler veya romanların kurgularıyla var olabilir.Onun için toplumsal yaşam kurallarını belirlemede kimisi dini referansları kimisi de kendince oluşturduğu yazılı veya sözlü metinler ile kendini idare ettiğini görmekteyiz.Gönümüzde insanca yaşama koşulunun din olgusu ile ölçülemeyeceği ve dinin referans alınarak insanlar üzerinde fikir beyan edilmesinin yanlış olacağı görüşündeyim. Örneğin, bütün toplumsal oluşumların kendi içlerinde bir liderlik, yönetim ve iktidar ilişkileri ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Bu ilişkiler genel olarak “siyasallık” diyebileceğimiz bir düzeyi işaret eder. Siyasal düzeyi olmayan hiç bir toplum yoktur. Ayrıca, bütün toplumlarda biyolojik ve kültürel yeniden üretimi temin etmek üzere belirgin bir biçimde “aile” denilebilecek bir davranış biçimi bulunur. Bu aile hayatının şekli, yapısı ve kodları farklılaşabilir ancak aile hayatı olmayan hiç bir topluma rastlanmaz. Kimileri aile hayatının şekillenmesinde dini argümanları öne çıkardığı gibi kimisi de bunu önemsememektedir.Esas olan sosyal çevrenin hiç kimse üzerinde baskı kurmadan insanların özgürce yaşaması olmalıdır. Ne kadar eski olursa olsun ve nerede olursa olsun insanların öte dünyayla, görünen dünyanın ötesiyle ilgilendikleri, nereden gelip nereye gittikleriyle ilgili soruları anlamlandırdıkları ve toplumda kutsal ve din dışı alanları oluşturup tanımladıkları belli bir davranış düzeyi daha vardır. Toplumun dayandığı kurumsal olguların oluşumunda din önemli bir faktördür. Bu kurumların her birinin mutlaka toplumun oluşumunda çok önemli bir yeri vardır ,ancak muhtemelen her toplumda bu kurumların ayrı ağırlıkları veya diğer kurumlara karşı belirleyicilikleri olabiliyor. İnsanların bir dinî inanç etrafında toplanmaları, harekete geçip o inancın şekillendirdiği bir toplumu kurmaya çalışmaları sıkça görülen örneklerdendir. Bu durumda toplumun başka kurumsal örüntüleri örneğin, siyaset, ekonomi, aile veya eğitim durumu bu toplumların önceliklerini belirleyebilir. Din yine var olmaya devam etse de belirleyiciliği zaman zaman azaldığı gibi zaman zaman da artabilmektedir. Hiçbir toplum için şu aşamada özü itibarıyla dinin veya diğer sosyolojik kurumların daha belirleyici olduğu yönünde bir saptama yapılamaz bence. Toplumlarda hangi kurumların daha belirleyici olacağı toplumun tarihine, dinamizmine göre değişebilmektedir.Örneğin, TÜRKİYE’ de yaşayan insanların veya coğrafi bölgelerin dine bakış açıları arasında büyük farkların olduğu görülebilmektedir. Böylece insan toplumlarının olduğu her yerde dinin de var olduğunu ama dinin her toplumdaki belirleyiciliğinin farklı olabildiğini görebiliriz.Dinin toplumun inşasında ve işleyişinde nasıl bir rolü vardır? Din ile diğer sosyolojik kurumlar arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu gibi sorulara verilecek cevaplar ,kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir.ALLAH ,her kim, hangi dine inanıyor ise onu layıkı ile yaşatmayı nasip etsin.Çünkü asıl hidayet sahibi sadece ALLAHTIR.