Herkesin dikkatini çekmiştir. Son günlerde her televizyon programında ve siyasilerin seçim mitinglerinde din konuşulur olmuştur.
Bu tartışmayı kimin nasıl başlatmış olduğundan ziyade, asıl buna neden gerek duyulduğu ve niçin bu kadar dile getirildiği düşündürücüdür.
Elbette ki din olgusu çok önemli ve kıymet verilmesi gereken çok değerli bir alandır. Ancak bu alanda konuşurken olayın hangi boyutlara varılacağı konusuna dikkat edilmelidir. Çünkü tek taraflı dine sahiplenme arzu ve duygusu diğer taraf veya tarafların bundan tamamen nasipsiz olduğu iddiası çok tehlikeli ve tamda dinin hiç de arzu etmediği fitnenin doğmasına vesile olabilir. Onun için son günlerde din üzerinden yapılan tartışmaların çok gereksiz olduğunu ve bunu en çok her kim kullanıyor ise çaresizlikten bu yola başvurduğunu söyleyebiliriz. Bundan şu sonucu çıkarabiliriz; “Demek ki halka söyleyecekleri başka da bir şeyleri kalmamış” demektir.
Oysaki her seçim döneminde AK Parti gümbür gümbür vaatlerde bulunup, bu vaatlerini nasıl yerine getireceğini anlatırdı. Şimdi ise, daha çok muhalefetin vermiş olduğu vaatlerin niye olmayacağının izahını anlatma derdine düşmüştür. Her dönemde muhalefeti kendi arkasında sürükleyeni parti, şimdi tam tersi muhalefetin arkasından sürüklenmektedir.
Din üzerindeki tartışmanın başlama noktası 1 Mayıs kutlamaları ile başladığını var sayarsak; HDP Eşgenel Başkanı Sayın SELAHATTİN DEMİRTAŞ’ın bir benzetme veya örneklemesi ile sayın Başbakanın ise farklı yorumlayarak seçim meydanlarında konuyu dile getirmesi oldu. İki farklı TV programında DEMİRTAŞ ile yapılan söyleyişi de konuya açıklık getirerek asla taksim meydanı bizim ‘Kabe’mizdir demediğini çok açık ve anlaşılır bir şekilde izah etti. Kendi adıma buna inandım şahsen. Ancak yine de her seferinde Sayın Başbakan’ın bunu kullanılıyor olması çok anlamasız geldiğini, bir noktadan sonrada kendilerine zarar vereceğini unutmamak gerekir.
Bir diğer konuda HDP’nin diyaneti kaldıracağına dair söylemi ve bu söylem üzerinden AKP’nin buna sarılması oldu. Halbuki zamanında Türkiye’deki siyasi İslam çizgisinde olanlar hep diyanete karşı çıktıkları hatta HİYANET İşleri Başkanlığı dedikleri, gerçek dinin anlatılmasına en çok bu kurumun engel olduğunu söyledikleri hala unutulmuş değildir. Evet HDP’nin doğrudan böyle söylemiş olması ve aslında bunu derken asıl derdinin dinin daha özgür bir şekilde devlet ideolojisinden bağımsız, iktidarların her seferinde kendi çıkarları için kullanmasını engellemek adına olduğunu izah etmesi işini daha da zorlaştırmıştır. Aslında diyaneti kaldıracağız söylemi yerine, diyaneti daha özgürlükçü bir hale getirerek dini, devletin tekelinden kurtarıp bu kurumu daha özerk bir yapıya kavuşturacağız söylemi daha sağlıklı ve doğru olurdu diye düşünüyorum. Çünkü ilk bakışta bu söylem tamamen birileri tarafından dine karşıymış gibi bir algının oluşmasına sebep olabilir. Hele şu anki basın gücü ile bunu halka empoze etmek daha kolaydır.
Onun için dini konulara girmeden önce söylenecek sözün nereye varılabileceğini ya da karşı rakibin bunu kullanması için eline koz verme noktasında daha dikkatli olunması gerektiği açık ve net olarak ortadadır. Aslında din her dönemde birileri tarafından siyasete alet edilmiştir.
İşin ilginç yanı birileri bunu kullanırken, dini kendi tekellerinde görüp sanki sadece onların hakkıymış gibi davranıp diğer rakiplerini de ayıplaması gerçekçi değildir.
Asıl mesele şu olmalıdır. Kimin daha çok dindar olup olmadığı değil, kimin gücü eline geçirince daha çok adil ve halka daha eşit ve halkın hakkını hukukunu savunacağı önemlidir. Unutmadan bunu da söyleyeyim. Sahiden biz Kürtlere neden hep din üzerinden yaklaşılmaktadır?