Birkaç bin yıl önce, dedelerimizin odun sobaları ve mangalların önünde bizi oturtup bizlere anlattıkları hikayelerden biri…
Demokrasinin, seçimlerin, sandıkların olmadığı, kanun ve yasaların daha oluşturulmadığı, halkın tamamen cahil ve kul oldukları çağlarda…
O zamanlar krallar varmış ve bu kralların ölünceye kadar saltanatları sürermiş, öldükten sonra sarayın yetkilileri idare eden meclisi, idari baş olan sultan veya kralın seçimi için, bir Kuş uçururlarmış!
Bu kuş kafeste beslenir ve sadece Krallık seçimleri için doğa salınırmış, bu kuş uçar ve halk onu takip edermiş Kuş yorulup konmak için inişe geçince kimim başına konarsa o Kral olarak saraya kabul edilip idareyi eline alırmış!
İşte o zamanların birinde yine o şehrin kralı sizlere ömür vefat ederek, bu dünya dan göçünce saray yetkilileri kuşu uçurtup idareleri için bir Kralın bulunması için kuşun konmasını beklemişler.
Kuş uçmuş, uçmuş ve nihayet yorulmuş bir mağaranın içinde o zamanın haramilerinden olan bir çete reisinin başına konmuş.
Halk çaresiz o reisi alıp saraya davet etmiş ve onların başında Kral olmaları için ondan idare etmesini talep etmişler.
Haramilerin reisi ise neye uğradığını şaşırmış, rüyasında bile göremediği bir saltanat, bir güç, bir makam ve bir mevki sahibi oluvermiş.
Şöyle bir etrafına bakmış ve yavaş yavaş saraya Krallığa alışmış önceleri pek bir etkisi olmamış, sarayda işler tıkırında yürümüş….
Çünkü Kral birkaç yıl çevreyi, işleyişi, sistemi ve saraydaki güçleri tanımakla geçirmiş, bu arada onun eski çete ve eşkıya denilen harami taifeleri onun yanına bir iki derken hepsi sokulmaya başlamışlar…
Saray yavaş yavaş bu çetelerin hakimiyetine ve kontrolüne girerken, bunların bu ihtişam ve bu güce sadece seyirci kalmaları onları tatmin etmemiş ve bu gücü kendi ellerine alarak, sarayı tam bir mağaraya çevirmek için harekete geçmişler…
Onlar cahil ve eğitimsiz oldukları için, öncelikle her makam kendi adamlarını yerleştirip, işi bilen ve idareden deneyimli kişileri saray dışına atmışlar. Homur da yan halka karşı ise daha şirin davranmak için onları da birer birer ikna etme ve ikna olmayanları ise çeşitli suç isnatları ile ya saraydan atmışlar veya zindana atmış, geri kalanlar ise şehirden kaçmış.
Nihayet saray tamamen ellerine geçmiş ve sokakları da kontrollerine almışlar, sıra sarayı ve milleti soymaya gelince, onları da belli bir sisteme bağlayarak, hiç fark ettirmeden, hem saraylarını, hem de evlerini ve tüm sermayelerini soymaya başladılar…
Sarayı tamamen kontrollerine, sokağı ise çetelerine teslim eden, haramilerin reisi Kral, şöyle bir etrafına bakınca ne hazineden, ne de Halkta bir kıymet kalmayınca, bu sefer işi bırakıp kaçmakta bulmuş ve gecenin yarısında çoluk çocuğunu, mal ve servetini, ala bildiği ve taşıyabildiği kadarı ile alıp kaçmış!...
Tabi sabah olup saray ve halk uyanınca, ne Kral yerinde bulunmuş, ne de sarayın varlık ve değerleri, Halk nişe soyulduğunu yıllar sonra anlamış ama iş işten geçmiş.
Bu sefer halk saraya yürümüş, insanlar sağa sola, yağlamaya ve yağmaya başlayınca, ne saray kalmış ne de halk ve ne de sistem!
Daha sonra Halk kendi arasında toplanıp, yeniden düzeni, sistemi, asayiş ı ve toparlanmayı sağlamak için sıfırdan başlamak üzere, şehrin en temiz ve en soylu ailesinden genç bir çifti tahta oturtarak, onlara yeniden yeki vermiş ve yaraları sarmak için el birliği ile çalışmaya başlamışlar…
Çalma çırpma, soygun ve çete olmayınca, kısa sürede hem saray hem de halk toparlanmış ve o eski güzel, mutlu ve müreffeh hayatlarına geri dönmüşler.
Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine, darısı bu tür idari boşluklarla, bu tür talanlarla karşılaşan halkların başına!...