Günümüz Müslüman toplumlarının ve liderlerinin İslam’a göre nasıl yaşaması gerektiği ile İslami kriterler arasındaki çelişkiler büyüktür. Biz Müslümanların içinde oldukları zelil durum nasıl, ne ile izah edilebilir acaba?
En başta Müslüman bireyler ve toplumlar arasında İslam’ın öğretilerine aykırı yaşam tarzları yaygınlaşmıştır. Birçok Müslüman ülke, Batı’nın modernleşme süreçlerinden etkilenmiş ve bunun sonucunda dini öğretiler, bireysel ve toplumsal hayatın dışına itilmiştir.
Ancak kendi içinde hak hukuk alanında batı modern toplumların çok çok gerisinde kalınmıştır. Bunun en büyük örneği orta doğudaki Müslüman toplumlarda ki insanların rahat bir dünya yaşamı uğruna denizlerde ölümleri bile göze alınarak batı dediğimiz toplumların adalet ve insafına sığınmalarıdır.
Dünya genelinde kapitalist ekonomik düzen, maddi kazancı ve tüketimi hayatın merkezine koymaktadır. Bu, Müslüman toplumları da etkilemiş ve İslam’ın sade yaşam tarzı yerine dünyevi zenginliklerin peşinden koşulmasına yol açmıştır. Dünyevi çıkarlar uğruna o kadar gözümüz kararmış ki, insanı insan eden değerlerden nerde ise vaz geçilir hale gelinmiştir.Bugün dünyevi çıkarlar uğruna tüm İslam ülkelerinin gözleri önünde bir millet yok olmaktadır. Gazze’de yaşanan acılara karşı Müslüman ülkelerin genel olarak tepkisiz kalması, batıda yapılan kitlesel protestoların daha büyük olması ne ile izah edilebilir?
Batı’da Filistin için yapılan protestolar, aktif ve bilinçli sivil toplumların varlığını göstermektedir. Ancak birçok Müslüman ülkede bu bilinç ve sivil örgütlenme zayıf durumdadır, dolayısıyla halkın sesini duyurması daha zor olmaktadır.
Birçok Müslüman ülke, kendi iç siyasi ve ekonomik çıkarlarını, Filistin gibi dış meselelerden daha öne koymaktadır. Bazı ülkeler Batı ile güçlü ekonomik ve siyasi bağlar kurmuş olup, bu ilişkileri tehlikeye atmamak için sessiz kalmayı tercih etmektedir.
Peki, vicdan bunun neresindedir?
Ayrıca Müslüman dünyası içinde de derin mezhepsel ve politik ayrılıklar bulunmaktadır. Bu durum, ortak bir tavır alınmasını zorlaştırmakta ve Gazze gibi meselelerde bölünmüşlüğü artırmaktadır. Ahlaki çöküşün en büyük sebeplerinden bir tanesi de Müslüman toplumlar ve liderleri arasında dünya malına olan aşırı sevdadır. İslam, dünya hayatının geçici olduğunu vurgulasa da, modern dünyada iktidar ve zenginlik, birçok insanın gözünde nihai bir amaç haline gelmiştir. Siyasi liderler ve iş dünyasında bu güç arayışı daha belirgin hale gelmiştir. Bugün orta doğudaki zengin ülkelerdeki şatafat ve gösteriş bunun en büyük örneğini göstermektedir. Kur’an ve hadislerde liderlerin adaletli olmaları gerektiği vurgulanır. Ancak birçok Müslüman ülkede liderler, kişisel çıkarlarını toplumsal adaletin önüne koymakta ve bu da toplumsal yozlaşmaya yol açmıştır ki, bugün dünyadaki en zengin liderler Müslümana ülkeleri idare eden liderlerdir.
Bu yozlaşma ve İslam’dan uzaklaşmış yaşam tarzlarından kurtulmak mümkündür, ancak bu büyük bir bilinçlenme ve manevi uyanışı gerektirir.İslam’ın gerçek özüne dönülmesi ve dini bilincin artırılması önemlidir. Bu, özellikle genç nesillere doğru eğitimle aktarılmalıdır. En başta insanlara insan hak hukuk adalet eksenli değerler kazandırılmalıdır. Haşa hiç kimse kendisini Allah yerine koyup insanların inançlarını sorgulama yerine, insani değerler temelinde bir eğitim ve yaşam tarzı tercih edilmelidir. Allah dileseydi zaten bütün insanlığı Müslümana olarak yaratırdı.
Fatih Sultan Mehmet valilerine “İnsanlara dinin ne, namazın var mı, oruç tutuyor musun?” gibi Allah'ın soracağı soruları sormayacaksınız! İnsanlara aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı? gibi kulun kula soracağı soruları soracaksınız demiştir.Müslüman toplumlarda adaletli liderlerin seçilmesi ve sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi, toplumsal adaleti ve dayanışmayı yeniden tesis edebilir.Maddi değerlere karşı manevi değerlerin güçlendirilmesi hak hukuk ve adalet duygusunun içselleştirilmesi, tüketim ve zenginlik odaklı bir yaşam tarzından, İslam’ın manası tevazu ve paylaşım anlayışına dönülmelidir. Manevi değerlere odaklanmak, dünyevi hırsların önüne geçebilir.Müslüman toplumlar arasındaki bu çelişkiler ve yozlaşmalar, hem dış etkenlerden hem de içsel sorunlardan kaynaklanmaktadır. Ancak İslam’ın özüne samimiyetle dönmek ve bilinçli bir toplumsal hareketle bu sorunlar aşılabilir. Bu olabilir mi derseniz, şahsen ben olabileceğine inanmıyorum.
Çünkü: Kâ"b b. İyâz"ın işittiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin bir fitnesi (imtihan vesilesi) vardır, benim ümmetimin fitnesi ise maldır” Demiştir.