İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, polis denilince ilk akla gelenin asayiş olduğunu belirterek, “2017-2021 arasında evden hırsızlık tüm Türkiye’de yüzde 42 azalmıştır” dedi.
Adana'da yaşanan hırsızlık olayı ülkede neler oluyor dedirtiyor. Hırsızlar yüksek gerilim hattının monteli direklerini parçalayarak çıkarılan parçaları satmak amacı ile götürmüşler. Bir gerilim hattının direğinden fazla parça alınca direğin taşıma dengesi bozulmuş.
Gerilim hattı direği devrilmiş. Hırsızların direğin parçalarını çalarken; devrileceğini çevrede yaşayan vatandaşların hayatlarını tehlikeye atabileceğini ya düşünememişler. Ya da fırsatı bu fırsat ne kadar götürürsek o kadar iyi düşüncesini uygulamışlar.
Bir başka olay da Erzincan'da DDY'larındaki ray demirlerini sökerek çalan şahıslar çok geçmeden yakalanmışlar.
Yoksulluk insanların geçinebilmek için çalmaları dayatıyor ihtimalini göz önünde bulundursak dahi; vatandaşların hayatlarını tehlikeye atacak alanlarda uygulama yapmaları yanlıştır. Ancak bunu yapanların tehlikeyi idrak edecek bilgi kapasitesine sahip olup olmadıkları sorgulanmalıdır.
Benzeri olayların sürekli artması güvenlik güçleri ve iktidarı halkın sosyal ve maddi konulardan kaynaklı tüm sorunlarını ciddi olarak masaya yatırıp çözümler üretmesini zorunlu kılıyor. Hırsızlığı yapanların tümü kolay kazanmak amacıyla suçu işledikleri doğru değildir.
Yüz kızartıcı suçu işleyenlerinde yaşamlarını sürdürmesi için para kazanmak zorundadırlar.
İş bulamayan veya suç işleyerek hapisse girdikleri için iş bulamayanlar mecbur kaldıkları için hırsızlık yaptıkları ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Hırsızlığı yapanı yakalamak sorunları sonlandırmaz. Yakalanan her suçlunun cezalandırılması onların tekrar topluma kazandırılması amacıyla yapılır.
Hapiste kaldıkları sürece meslek sahibi olmaları sağlanır. Cezası bittikten sonra da bir işe girmesi sağlanır.
Son yapılması gereken asla gerçekleşmez. Hırsızlık yapanların yaşam şartları da incelenmelidir.
Deveye sormuşlar neden boynun eğri?
Nerem doğru ki demiş. Bu özlü sözün içini doldurmak olaylar anlatıldığında yaşamlarımızdaki ağır sorunlar karşılaştırılmasıyla bire bir örtüştüğünü görmekteyiz. Pahalılık dar gelirli ve yoksul vatandaşların çöpten beslenenlerini dayatıyor.
Ucuz ekmek sıralarındaki vatandaşların artması, Askıda ekmek geleneğinin geri gelmesi, ayı kurtarmak amacı ile kredi kartlarına yüklenenlerin kart borçlarını ödeyemeyince başka karttan borçlarını ödemeleri icralık olan vatandaşların sorunları.
Esnafların ekonomik sorunlar nedeni ile icralık olmaları, icra mahkemelerinde icra dosyalarının koridorlara sığmamasını, geçim sıkıntısı nedeniyle boşanmaların arttığını, boşanmayı kabul etmeyen aile reisinin boşanmayı istemeyen eşlerine zarar vermelerinin sebebi enflasyon ve pahalılıktır.
Ekonomik koşullarının her geçen gün daha fazla ağırlaşmasıdır. Durumun düzelmesine dair bir emare görünmüyor.
İktidar mensupları toplumda ağır ekonomik sorunlar yaşanırken kısa sürede çözüme ulaşılacağını vaat etmeleri vatandaşların umutlanmalarına katkı sunmuyor.
TÜİK'in işsizlik, aylık enflasyon oranları açıklamaları ile yaşarken hissedilen enflasyon ile örtüşmüyor.
İşçisinden memuruna, öğrencisinden esnafına, İş adamından serbest meslek erbabına kadar herkes tedirgin.
Kime dokunsanız bin ah işitirsiniz.
Vatandaşların geçim sıkıntıları ile ilgili şikayetleri huzur hakkı adı altında birden fazla maaş alanlar tarafından abartılı olarak değerlendiriliyor.
Dar gelirlerinde de huzurlu olma hakları yok mu?
Neden sürekli hesap dar gelirli ve yoksul onlara çıkartılıyor?