Dünyadaki ülkeler bazı kriterlere göre gelişmiş, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmalar yapılır iken bazı standartlar belirlenmiştir. Hızlı Nüfus Artışı : Azgelişmiş ülkelerin kuşkusuz en önemli özelliği nüfusun gelişmiş ülkelere kıyasla hızla artmasıdır. Nüfus artışının en önemli kaynağı doğum artış oranının çok yüksek olmasıdır. Kontrolsüz doğum artışı sonucu bir çok sorun ortaya çıkmaktadır.
Siyasal Özellikler: Çoğulcu demokratik kurum ve düzenlemeleri benimseyen çoğu azgelişmiş ülkede, hala değişik siyasal mekanizmaların aranması, kimi zaman yazılı hukuk kurallarının –anayasal düzen dahil- hiç sayılması, bu ülkelerin sosyo-ekonomik, kültürel koşullarını demokratik bir düzene uydurmalarının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Çünkü demokrasi ve hukukun olduğu gelişmiş ülkelere sermaye korkusuzca gitmekte ve yatırımlar yapmaktadır. Daha doğrusu yabancı yatırım çekme limitleri daha yüksektir. Yatırımcı kendisini güvende his etmediği yerde yatırım yapmaz.
Yönetsel Özellikler : Azgelişmiş ülkelerde devlet yönetiminin aşmak zorunda olduğu çok büyük engeller vardır. Devlet bir yandan geleneksel yönetim işlevlerini yerine getirmeye çalışırken, öte yandan da iktisadi büyüme ile ilgili sorunları çözümlemeye çabalamaktadır. Bu alanda göze çarpan başlıca aksaklıklar; planlamanın etkin olmaması, geniş anlamı ile alt yapının yaratılamaması, vergi sistemi ile bütçe uygulamasının başarısızlığıdır. Mali sistemin dünya ile uyumlu olmaması beraberinde bir çok sıkıntı çıkarabilmektedir.
Kişi başına milli gelirin düşük , dengesiz gelir dağılımının olması , tasarrufların düşüklüğü dolayısıyla yatırımların yapılamaması, gibi belirtiler az gelişmiş ülkelerin en tipik özelliklerindendir. Bazı ülkelerdeki bölgeler arası ikili yapı özelliği, hızlı nüfus artışı, siyasal , yönetsel özellikler de başlı başına büyük etkenlerdir.Türkiye özelinde düşündüğümüzde ,özellikle bölgeler arası refah ve ekonomik gelişmişlik buna güzel bir örnektir.
Türkiye açısından bu durumun düzeltilmesi sadece iktisadi büyüme amaçlı yapılan çalışmalarla değil, aynı zamanda ve belki daha da önemli olarak,toplumsal alanda yapılacak çalışmalarla gerçekleştirilecektir. Örneğin Birleşmiş Milletlerin iktisadi büyüme amacıyla ülkeleri gönderdiği uzmanlar arasında hem iktisatçılar ve mühendisler hem de eğitim, sosyal-refah ve kültürel alanlarda uzman olanlar da vardır.
Özellikle eğitim ve eğitim politikası kalkınma açısından toplumsal değişimin stratejik aracı konumundadır.Örneğin Robert Barro ve diğer araştırmalar, birçok farklı ülkedeki büyüme hızlarını karşılaştıran deneysel çalışmalarında, yoksul ülkelerin zengin ülkeleri yakalamasını önleyen faktörün nesnel sermaye yatırım eksikliği değil, insan sermayesine yatırım eksikliği (Örneğin, eğitim) olduğunu ifade etmiştir.
Bütün bunlar dikkate alındığında ülkemizin eğitimi sektörünü bir öncü sektör olarak kabul etmesi yerinde bir karar olacaktır. Çünkü yüksek eğitim düzeyine sahip ülkeler yeni teknolojileri daha çabuk özümsemekte böylece daha hızlı büyüme eğilimi göstermektedirler.
Bunu yapabilmek içinde çocukların zihinlerine ilk önceliğin ekmek kazanmak için değil ,nasıl iyi üretirim, insanlığa ne katabilirim ve nasıl daha iyi insan olabilirim duygusunun aşılanması gerekmektedir. Geleceğinden korkak olarak yetişen insanlardan medet ummak saflık olacaktır. Çünkü bu zihniyet ile yetişen insanlar, ilk öncelliği en kısa yoldan nasıl zengin olabilirim düşüncesi ile hareket edip bir çok insani duygudan bağımsız olarak hareket edip insanlık için birer yüz karası haline gelebilmektedirler. Bunun en güzel örneği de ticaret sık gördüğümüz yalan, dolan, kandırmalar ve hilelerdir.