İnsan Hakları aktivistleri ve Kayıp Yakınları tarafından Gülistan Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde gerçekleştirilen 342’nci “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” eyleminde 90’lı yıllarda zorla kaybedilen ve 'failli meçhul' cinayetlerle katledilen insanların akıbeti yeniden soruldu. Geçmişte yapılan hukuksuzlukların ve yaşam hakkı ihlaliyle sonuçlanmış olayların aydınlatılmasını talep ettiklerini belirten insan hakları aktivistleri tüm çaba etkinliklerine rağmen aradan geçen 25 yıllık süreye rağmen bir sonuç alınamadığını belirtti. 40 bin insanın hayatına ve bir milyonun üzerinde Kürt'ün yerinden ve yurdundan kopartılmasıyla sonuçlanan 'iç savaş'ın yarattığı travmalarla, yıkıntılarla, mağduriyetlerle hukuki ve siyasi önden toplum olarak hesaplaşamadıklarını belirten İnsan Hakları Aktivisti Av. Devran Yıldız: “İç Savaşın neden olduğu yıkıntı/mağduriyetler olduğu gibi karşımızda dururken 20 Temmuz 2015 günü Suruç’ta sivil insanlara dönük bombalı saldırıda otuzun üzerinde insanın yaşamını yitirmesiyle başlayan olaylar ve yoğun çatışma ve operasyonlar; kamuoyunda 90’lı yıllara mı dönüyoruz? Sorusunu, geçmişin travmasını hatırlatıyor. Başlayan çatışmalarda son bir ayda 100’ün üzerinde masum sivil insan, gerilla ve kolluk güçlerinden yaşamını yitiren insanlar olmuştur.” dedi.
“ÇATIŞMASIZLIK HALİNE GERİ DÖNÜLMELİ”
Her hafta cumartesi günü Gülistan Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya gelen İnsan Hakları Derneği aktivistleri ve Kayıp Yakınları 342’nci kez yakınlarının akıbetini sormak için alanlara indi. Kayıp yakınları adına basın açıklamasını okuyan İnsan Hakları Aktivisti Av. Devran Yıldız: “90’lı yıllar demek; 90 yıllık ret, inkâr ve imha politikalarıyla kendini tahkim etmiş Cumhuriyet tarihi demektir. Toplum olarak hesaplaşamadığımız siyasi ve hukuki olarak hesabını soramadığımız sadece 90’lı yıllar değil 90 yıllık Cumhuriyet tarihi olan; Koçgiri’dir, Palu/Diyarbakır’dır, Zilan, Dersim ve Kobane'dir. İnsan Hakları Aktivistleri olarak toplum tarihine ve yaşadığımız toplumsal sorunlara benzer sorunlar ile sorunların çözümünün yaşandığı dünyadaki örneklerine baktığımızda; toplumsal sorunların şiddetle silahla çözümünün mümkün olmadığını görmekteyiz. Şiddet ve çatışmanın mevcut Kürt sorunun çözümünü ertelemesi dışında ve can ve mal kaybını arttırmasından başka işe yaramadığı görülmüş olması gerektiğini düşünüyoruz. Çatışmalara bağlı olarak gelişebilecek savaş; sadece can ve mal kayıplarının artmasıyla sınırla kalmayacaktır. Birlikte yaşama kültürünü yok edecek, hukuku işlemez kılacak ve içinde yaşadığımız çevreyi de yok edecektir. Tanığı ve mağduru olduğumuz geçmiş tarihle içinde bulunduğumuz çatışma hali şunu açıkça göstermektedir. Çatışma ve savaş, toplumsal sorunun çözümünü getirmeyecek bilakis can kayıpları artacak, her geçen gün yeni cumartesi anneleri olacak ve sorunu çözümsüz kılacaktır. İçinde bulunduğumuz çatışmalı durum daha da ağırlaşmadan tarafların silahlı saldırı pozisyondan çıkması ve üç yıldır devam eden çatışmasızlık haline geri dönülmesidir. Dönülecek çatışmasızlık durumunda taraflar yeniden müzekkereye başlayarak başta Kürt meselesi olmak üzere sorunlarımızın demokratik yol ve yöntemlerle çözüme gitmek ve toplumsal barışı sağlayabilmektir.” diye konuştu.